Blog

Karışıklığın Ortasında: Gaziantep

Gaziantep’e geliyoruz, saat akşam 9’a yaklaşıyor. Navigasyonda bir takip hatası yüzünden, ilk önce Karşıyaka’nın arka taraflarında buluyoruz kendimizi ve tekrar yaptığımız bir ayarla geri dönüp, tarihi şehire giriyoruz. Otelimiz, Anadolu Evleri tam da meşhuur İmam Çağdaş’ın arka tarafında. Öyle ki, “İmam Çağdaş, otelin restaurantı”...

Şanlıurfa’ya Doğru: Perre – Atatürk Barajı – Halfeti ve Birecik

Ülkede bizim şu an gezdiğimiz bölgede olup bitenlerden dolayı geçirdiğimiz morali bozuk bir gecenin ardından, otelimizde kahvaltı yaparak çıkıyoruz yola. Geceki stresimiz biraz azalmış durumda, hani böyle zor zamanlarda gün ışığı sanki her şeyi güzelleştirir ya, öyle bir ruh haliyle sanırım, rahatlamışız, her şey normalmiş gibi, olan biten hiçbir şey yokmuş...

Güneşin Ana Vatanı: Nemrut

Sabaha karşı 4’te çalıyor telefonun alarmı, hava henüz aydınlanmamış.Güneşi karşılamaya gidiyoruz bu sabah, otelimiz milli park girişine çok yakın bir konumda, Karadut Köyü’nün biraz ilerisinde Hotel Euphrat Nemrut isimli otel.

Geçerken: Elazığ ve Malatya

Diyarbakır’dan ayrılma vakti. Benim biraz moralim bozuk anlattığım sebeplerden, bu şehrin akılda, “Diyarbakır’dan nihayet ayrılıyoruz” şeklinde değil, “bir daha ne zaman döneceğiz” diye kalmasını isterdim. Nemrut’a doğru gidiyoruz, Elazığ ve Malatya’yı ziyaret edeceğiz giderken. Yolumuzun üzerinde Hazar Gölü var...

Diyarbakır: Nasıl Bıraktım, Nasıl Buldum

Diyarbakır… Bu şehrin adını duyunca, herhalde nötr kalabilen bir insan yoktur. Herkesin kafasında bir şey canlanır. Gazetelerden, haber bültenlerinden eksik olmaz Diyarbakır adı. İlk yazıda söylemiştim, beş yıl önce geldiğimde bu şehre korkuyordum. Bu şehirde kaldığımız ilk gece, bayramdı ve dışarıda tüm çocuklar çatapat atıyorlardı. Bir yandan bağıra çağıra...

Mezopotamya’nın Bilgeliği: Mardin

Beş yıl önce korkarak gelmiştim bu havaalanına, uçaktan indiğimde kafamda birçok soru işareti ve ön yargılar vardı. Nihayetinde o gezi beni değiştirdi, belki de bugün olduğum insan haline gelmemde payı vardır. İşte o yüzden, beş yıl sonra kendimden emin, içimde hiçbir endişe olmadan indim Diyarbakır’a. Artık bu bölgeyi biliyor, insanlarını tanıyor ve seviyordum...

Salute Italia – 4 : Venedik

Venedik’e giderken aslında ben, çocukluk hayallerime gidiyorum bir yandan da. Hani her çocuk gibi, görmek istediğim bazı şehirler vardı, hepsi de yurtdışında. Çocuktuk, Türkiye’deki şehirlerin hepsini aynı zannederdik o zaman. Ben de Paris’i görmek isterdim, Londra’yı, belki biraz Amsterdam’ı, ama en çok da Venedik’i. Kanallardan...

Salute Italia – 3: Rönesansın Ortasında Floransa – Pisa ve Lucca

Ben yağmur sevmem, hem de hiç. Hani hiç yağmazsa, yaratacağı kuraklık bana yansıyana kadar kulak tıkarım tüm uyarılara, “oh ne güzel de güneş açtı” derim de çıkarım işin içinden, hatta bu kış o kadar az yağmur yağdı ve biz hiç olmadık anlarda Ankara’da öyle sıcak havalar yaşadık ki, herkes şikayetçiyken ben, “böyle de iyiyim” diyordum...