İlk gördüğümde çok da etkilenmediğim ve bunu da yazdığım yazıya yansıttığım Münih’i sonradan 2 kez daha görme fırsatım oldu. O yazıda “Münih’e haksızlık ediyor olabilirim” diyerek açık bir kapı bırakmıştım. Hala bir “gezgin gözüyle” Münih’i çok seviyorum diyemem, fakat artık o kadar da hakkını yemiyorum. O zaman Münih’i gezmeye başlayalım.
Münih Nedir?
Münih Almanya’nın Bavyera eyaletinin başkenti. Talihsiz bir şekilde Naziler’in de sahneye çıktığı şehir. İkinci Dünya Savaşı’nda yok olma noktasına gelmiş Münih, bugün ise “Almanya’nın gizli başkenti” olarak bile kabul ediliyor. Yüksek yaşam standartları ve Almanya’nın geri kalanına göre pahalı olmasıyla bunu belli ediyor. Oktoberfest ile de biranın başkenti olarak Münih, tüm Bavyera gibi birçok “brauhaus” barındırıyor bünyesinde ve kadeh sesleri dinmiyor. Münih tarihinin 1972 Olimpiyatları’na ev sahipliği yaparken yaşadığı hazin bir sayfası da var, yazıda yeri geldiğinde daha ayrıntılı bahsedeceğim bu olaydan. Aynı zamanda Münih Almanya’nın diğer şehirlerine göre daha pahalı bir şehir.
Münih’te Ulaşım
Münih büyük bir şehir. Merkezi gezerken büyük oranda yürüyerek gezebilirsiniz, fakat hava koşulları ve bazı mesafeler sizi toplu ulaşım kullanmaya zorlayabilir. Çoğunlukla “1 zone” geçerliliğine sahip biletler size yetecektir, tek bilet için 2.90 Euro vermeniz gerekiyor bu biletlere. Günlük bilet almak isterseniz ise vermeniz gereken tutar 6.70 Euro. Günlük biletler onaylattığınız andan itibaren, ertesi sabah saat 6’ya kadar geçerli. Bir de 5 kişiye kadar kullanabileceğiniz “grup bileti” var, tabii ki tek şart bu bileti taşıyan kişilerin bir arada bulunması. Yani bu bileti aldıktan sonra bir kişi Marienplatz’a, öbürü Sendlinger Tor’a gitsin gibi bir şey söz konusu değil. Bu biletin fiyatı ise 12.80 Euro ve yine ertesi sabah 6’ya kadar geçerli. Ulaşımla ve bilet tipleriyle ilgili daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Münih’te Nerede Kalmalı?
Öncelikle bu sorunun basit bir cevabı yok. Marienplatz ve çevresi elbette ideal kalma noktası, fakat Münih ulaşımı çok kolay ve geniş; aynı zamanda yürünebilir bir şehir. 2-3 kilometrelik yürüyüşleri dert etmiyorsanız merkezin bir miktar dışına da çıkabilirsiniz. Uygun fiyatlı konaklamalar genelde merkez tren istasyonu Haupfbahnof’un etrafında toplanıyor, hostel seçenekleri de daha geniş bu tarafta; fakat bu bölgenin Münih’in en iyi bölgesi olmadığını da söylemek gerek. Ben daha önce tren garının orada kaldım ve güvensiz bir durum yaşamadım, ama dikkatli olmakta yarar var.
Münih’te kalacak yer ararken eğer booking.com’u ilk kez kullanacaksanız buraya tıklayarak üye olmanız durumunda hem konaklamanızın %10’u konaklamanız sonrasında size iade edilecek, hem de ben 15 dolar konaklama indirimi kazanacağım.
Münih Gezilecek Yerler
Marienplatz ve Çevresi
Hemen hemen tüm Almanya şehirlerinde olduğu gibi Münih’te de işe genel olarak “old town” olarak jargona girmiş, Almanca’da alstadt olarak geçen tarihi şehir merkezinden başlamak daha mantıklı. Alstadt’ın merkezi de Münih’te Marienplatz.
Tam ortasında İsviçre ile gerçekleşen 30 Yıl Savaşları’nda kazanılan zaferin anısına yapılmış Mariensaule anıtını göreceksiniz. Belediye binası Rathaus da burada bulunuyor. Aynı zamanda yıl sonunda bu meydan Münih’in en büyük Noel Pazarı’na ev sahipliği yapıyor. Zaman zaman Rathaus’un balkonundan korolar ilahiler söylüyorlar ve bir de kar da yağıyorsa o an, kendi Noel temalı Hollywood filminizi çevirebiliyorsunuz.
Rathaus demişken, burada yeni ve eski olmak üzere iki Rathaus binasından söz etmeliyiz. Yeni Rathaus binası demin bahsettiğim, meydanda bulunan yer. Buranın kulesine çıkıp Münih’i izlemeniz mümkün.
Meydanın hemen dışında bulunan eski Rathaus (Altes Rathaus) binası ise 1460’ta yıldırım ve 2. Dünya Savaşı’nda bombalar tarafından yıkılmış ve üçüncü kez onarılarak bugüne gelmiş. 9 Kasım 1938’de Goebbels burada bir “nefret konuşması” yapmış. Bunun tam zıddı olarak, bu bina bugün bir oyuncak müzesine ev sahipliği yapıyor.
Yine Marienplatz’ın hemen dışında St. Peterskirche bulunuyor. Burası Münih’in en eski kilisesi. Almanya genelinde olduğu gibi bünyesinde birçok sanat akımının örneklerini barındırıyor, bu kilisede Gotik, barok ve rokoko sanatlarından bahsedebiliriz.
Marienplatz’a çıkan sokaklarda aynı zamanda ünlü markaların mağazaları da bulunuyor. Mevcut kurlarla bu mağazalardan alışveriş yapmanızı önermem gerçekçi değil, elbette herkes gücüne göre; fakat bir ucuzluktan söz edebilmek mümkün değil. Ünlü markaları es geçerek, evinize güzel ürünler alabileceğiniz Depot, ya da meraklıysanız kozmetik ürünler satan DM gibi marketlere uğrayabilirsiniz. Ayrıca alışveriş yaparsanız, vergi iadenizi alabileceğiniz Global Blue ofisi de bu meydanda bulunan Galeria Kaufhof’ta bulunuyor.
Marienplatz’ın çok yakınında Viktualienmarkt bulunuyor. Avrupa’nın en büyük yiyecek marketlerinden biri olarak geçiyor. Yaz günlerinde buralarda beliren bira bahçeleri Lonely Planet kitabında çok pahalı olarak belirtilmiş olsa da, pazar yerine yaklaşmamanızı gerektirecek bir durum yok. Kış günlerinde en azından şehir geneline göre ekstra bir pahalılıktan bahsedemem. Söylediğim gibi, Münih zaten pahalı bir şehir.
Odeonsplatz ve Çevresi
Yola devam edelim. Yine ünlü markaların şık mağazalarından geçerek Odeonsplatz‘a varabilirsiniz. Meydana varmadan önce, tam da köşede bulunan Mercedes galerisinde Mercedes arabaları yakından görüp, içlerine binebileceğinizi meraklısına söylemeden geçmeyelim. Meydanın en baskın öğesi kuşkusuz Roma esintileri taşıyan ve bugün Finans Bakanlığı’nın binası olan eski bir saray.
Odeonsplatz’ın hemen yakınında bulunan Max-Joseph Platz‘ta bulunan operadan da bahsetmek gerek. Burada bir opera temsili yakalamanızı da öneririm. Fiyatlar çok uygun değil, fakat salon muhteşem. Benim gibi en uygun kategoriden bilet alırsanız, en üst katta ve ayakta seyretmeniz gerekir. Yine de değer. Oyun ara verdiğinde, operanın “kantininde” tüm insanların biralarını “prost” sesleri eşliğinde tokuşturmalarını izlemek de çok eğlenceli oluyor. Garipsemeyin, biranın başkentindesiniz. Bu meydanda aynı zamanda Münih’in en bilinen müzelerinden biri olan Rezidensmuseum (7 Euro) da bulunuyor. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Münih’e hükmeden Wittelsbachlar’ın hazineleri, günlük yaşamları sergileniyor burada.
Hemen yakında küçük bir park da bulunuyor; Hofgarten.
Königsplatz
Öte yandan buraya çok yakın Königsplatz da görülmesi ilginç bir meydan. Münih’te değil de Atina’da ya da Roma’da gibi hissedeceğiniz, antik Yunan esintili binaların karşılıklı birbirine baktığı bu meydanda Yunanistan ve İtalya bayrakları da dalgalanıyor. Aslında burada bulunan Glyptothek‘te Kral I. Ludwig’in 1806-1830 yılları arasında ait oldukları yerden getirttiği Antik Yunan dönemine ait heykeller sergileniyor. Bu durumun ilginç bir hikayesi var. Kral I. Ludwig döneminde “Münih, Atina’ya benzeyene kadar durmayacağım” demiş. Hatta Ludwig’in oğlu Otto von Wittelsbach 1835 yılında Yunanistan Kralı olmuş. Königsplatz da bu dönemlerin bir hatırası Münih’e.
St. Jakobs Platz ve Çevresi
Biz şimdi Marienplatz’tan çok uzaklaşmadan bir başka meydana dönelim; St. Jakobs Platz. Burada iki önemli müze bulunuyor, bunlardan ilki Stadtmuseum (Tam 6, öğrenci 3 Euro). Dış duvardaki müze bölümlerini gösteren çizimler, sizi içeride daha esprili ve içine mizah katılmış bir müze beklediği izlenimi uyandırsa da klasik bir şehir tarihi müzesi burası. “Typisch München” (tipik Münih) bölümü dahi öyle… İngilizce anlatım yetersiz olduğundan size verdikleri sesli rehberlerle müzeyi geziyorsunuz. Ayrı bir yerde bulunan Münih’teki Nazi dönemini anlatan bölüm bence en çarpıcı kısmı müzenin. 1925’te Hitler’in kitabı Kavgam ilk olarak Münih’te basılmış. Nasyonal Sosyalizm’in Münih’ten tüm Almanya’ya yayılması hedeflenmiş ve şehir 1935’te “Nasyonal Sosyalizm Hareketi’nin Başkenti” ilan edilmiş.
Bu meydanda bulunan bir diğer müze ise Jüdisches Museum (tam 6, çocuklar 3 Euro). Burası 2007’de açılmış, yani henüz yeni bir müze sayılabilir. Dış cephesinde alıntılanan cümleler ve olaylar da karanlık geçmişe dair ders verici nitelikte. Geçici sergileri de güzel olabiliyormuş, ben oradayken bulunan “Bir Yahudi, Bir Hristiyan ve Bir Müslüman” başlıklı karikatür sergisi beklediğimi vermedi. Bu müze ile aynı meydanda çoğu zaman ziyarete kapalı bir de sinagog bulunuyor.
Nazilerden ve Nasyonal Sosyalizm’den bahsetmişken, araya Hofbrauhaus‘a da alalım. Burası bugün Münih’in en ünlü bira evleri arasında, ne ki Münihliler’in pek ziyaret ettikleri söylenemez. İçeride çoğu meraklı gözlerle bakan Uzakdoğulular olmak üzere, çoğunlukla bir turist kalabalığı var. Burası 1644’ten beri bira evi durumunda. Peki ilk cümleyle bağlantıyı nasıl kuracağım? Hofbrauhaus ilk Nazi toplantısının yapıldığı yer aynı zamanda. Bu arada Münih Yeme İçme Rehberi’nde yazdığım bir öneriyi tekrar edeyim, burayı ilk gideceğiniz bira evi olarak seçerseniz daha çok zevk alırsınız. Aksi takdirde size fazlasıyla turistik gelecektir.
Bavyera’nın Nazi geçmişine daha yakından bakmak isterseniz, Münih’e çok yakın bir noktada Dachau Toplama Kampı bulunuyor. Munich XXL biletlerinden alarak buraya ulaşmanız mümkün. Daha önce gördüğüm Dachau’yu ayrı bir yazıyla anlatmıştım. Okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Tekrar St. Jakobs Platz’dan yürümeye devam edelim, çok yakınımızda çok ilginç bir kilise var; Asamkirche. İlginç, çünkü çok dikkat etmezseniz dışarıdan kilise olduğunu anlamayabilirsiniz. İsmini binanın yaratıcılarından alan bu kilise 1746 yılında yapılmış. İki kardeşin yaptırdığı bu kilise aslında onların kişisel şapeli durumundaymış, öyle ki yan taraftaki evlerinde, kilisenin altarına bakan bir pencere dahi varmış.
Münih genel anlamda düz bir şehir, istisnalar dışında pek tırmanış yapmanıza gerek kalmayacak; düz ayak kolay bir gezi bekliyor sizi. Bu yüzden baskın olarak bir Münih siluetinden bahsetmek de mümkün değil, fakat kuleleri birçok yerden gözüken Frauenkirche kolaylıkla gözünüze takılacaktır. Merkezde bu kilisenin kulelerinden daha uzun bir başka yapı yok zira. Bu kulelerden birisi Nisan-Ekim arası çıkmaya açık.
Englischer Garten ve Çevresi
Münih bir nevi parklar şehri ve bu parkların en ünlüsü Englischer Garten. Burası benim Münih’e dair en sevdiğim şey. Muazzam büyüklükte, ucu bucağı olmayan bir park burası. Baharını da kışını da gördüm ve her halini sevdim. Spor yapanlar, köpeklerini gezdirenler, çimenlere yayılıp oturanlar… Son gittiğimde havanın anormal derecede soğuk olması sebebiyle donan yapay gölde buz pateni yapanlar ve curling oynayanlar da buna eklenmişti. Parkın içerisinde çok güzel bira bahçeleri de bulunuyor. Buz pateni yapanları izleyerek, o dondurucu soğukta buz gibi bira içmek de sanılanın aksine inanılmaz keyifliydi. Bizde yeşil alan sürekli azaldığı için, insan özenmeden de edemiyor.
Parkın bir noktasındaki debili bir akarsuda, insanlar sörf yapıyorlar. Bu bir dönem yasaklanmış olsa da, tepkiler neticesinde yasak kaldırılmış. Seyretmesi gerçekten çok zevkli.
Englischer Garten’a yakın bir noktada Ludwig-Maximillian Üniversitesi bulunuyor.Üniversitenin içinde bir anma bölümü var. 1933 yılında öğrencilerin Naziler’a başlattığı direnişi selamlıyor.
Olympia Park ve Çevresi
Parklardan söz etmeye başlamışken, Münih tarihindeki acı hikayelerden bir başkasına da ev sahipliği yapan Olympia Park‘tan bahsetmenin de sırası gelmiş olsun. Bu alan daha önce askerlerin talim yaptığı ve hatta ilk zeplinin indiği bir alanken 1972 Münih Olimpiyatları için park haline dönüştürülmüş. Anlaşılacağı gibi olimpiyat stadı da burada bulunuyor. Münih’te nadiren görebileceğiniz tepecikler dahi parkta mevcut, tırmanıp güzel bir Münih manzarası görmeniz de mümkün.
Acı hikayelerden bahsettim, Steven Spielberg’ün ünlü Munich filminde de anlatılan bir saldırı gerçekleşti bu olimpiyatlar sırasında. Oyunların son haftasında 2 İsrailli sporcu öldürüldü ve 9’u rehin alındı. Kurtarma operasyonu esnasında da rehineler hayatını kaybetti. Bu olayın anısına parkın içerisinde kurbanların hayatını anlatan ve olayı anlatan bir belgesel gösterimi de içeren bir anıt yerleştirilmiş. Sporcuların kaldığı yurtların olduğu bölgede de, bu saldırının gerçekleştiği yurdun kapısına bir anı plakası asılmış.
Bu olimpiyatlar Almanya ve Münih için Hitler dönemi sonrası bir kırılma noktası olup, tekrar uluslararası sahneye çıkış için aracı olarak kullanılmak istenmiş ve slogan olarak “mutlu oyunlar” seçilmiş. Son hafta gerçekleşen katliamın ardından, tartışmalar sonucu “show must go on” kararı çıkmış ve oyunlar tamamlanmış.
Bu parkın hemen yakınında otomobil tutkunları için de kaçırılmayacak bir alan var. BMW Müzesi (tam 12, öğrenci 6 Euro). Otomobillere çok ilgili değilseniz, müze size fazlasını vaat etmiyor. Stuttgart’taki Mercedes-Benz Müzesi bu müzeye göre çok daha iyiydi. Fakat BMW’ye özellikle düşkünseniz, bu müze size büyük heyecan verecektir.
Deutsches Museum
Şimdi Münih’in farklı bir bölgesine gidelim. Deutsches Museum (8.50 Euro) tüm Almanya’nın en büyük teknoloji müzelerinden biri. Çok zengin bir koleksiyonu var ve çok güzel düzenlenmiş bir müze. Bugün çok büyük bir kısmı restorasyonda, yine de hala görülmesi gereken bir yer. Geçici sergiler de çok güzel olabiliyor. Örneğin ben, çok zevkli bir geçici sergiye denk geldim. Aldığınız bir kartla bir koridora giriyorsunuz, yönetici adayısınız. Şehri yönetirken çevre politikalarını nasıl uygulayacağınızı sordukları 10 soruyu cevaplıyor ve sonra o kartı bir makineye okutuyorsunuz. Çevre politikalarınızın neye yol açacağını görüyorsunuz böylece. Bu soruları cevaplarken dilerseniz soru makinelerinin yanında bulunan ekranlarda, işin uzmanı kişilerin size verdikleri önerileri izliyorsunuz.
Schloss Nymphenburg
Münih’in gezilecek yerlerinin kapanışını ne büyük bir parkla ve bir sarayla yapalım; Schloss Nymphenburg (6 Euro). Bu saray şehrin biraz dışında kalıyor, dolayısıyla S-Bahn ya da tramvayla ulaşabilirsiniz. Sarayın bahçesi konumunda olan büyük parkı ücretsiz gezebilir ve sarayı dışarıdan ücretsiz görebilirsiniz. İçine girmek elbette ücretli.
Burası aslında 1664’te bir villa olarak yapılmış, fakat ertesi yıldan sonra kraliyet ailesinin yazlık mekanı haline dönüşmüş. Hala Wittelsbach ailesinin başındaki kişinin burada bir evi var.
Burayı ziyaret ettiğim zaman Münih’i ele geçirmiş olan aşırı soğuklar sebebiyle donmuş olan yapay gölün üzerinde yürüme şansı yakaladım. Saray bahçesinin hemen dışında bulunan ve yine donmuş durumdaki yapay kanallarda da yürüyüş yapmış oldum. Parkın kış manzarası da görülmeye değerdi.
Münih Yeme – İçme konusunda ayrı bir yazı yazdığım için burada uzun uzun bahsetmeyeceğim. Mevcut kurlarla uygun fiyatlı seçenekler sanırım daha çok ilginizi çekecektir. Alman mutfağı restaurantlarına ya da dünya mutfağından bazı yerlere gidecek olursanız kişi başı 20-25 Euro’yu gözden çıkarmanız gerek. 50’lik biralar ise brauhauslar’da genelde 3.5-4 Euro civarında. Öğünleri daha ekonomik bir şekilde sandviçlerle geçiştirebilirsiniz. Bu durumda içecek dahil 7-8 Euro’ya ve hatta bazı yerlerde daha düşük fiyatlara halletmeniz mümkün. Bira çeşitlerinden de bahsettiğim detaylı yeme içme rehberi için buraya tıklayabilirsiniz.
Oktoberfest
Münih’e üç kez gitmiş olsam da bunların hiçbirisi Oktoberfest zamanında değildi. Fakat her gittiğimde bir festivale denk geldim. İlk gidişimde bahar festivali Frühlingfest, sonrasında Noel Pazarları ve son gidişimde de yüksek alkollü biraların festivali, Starkbierfest. Yani Münih’te her zaman bira içmeye bir bahane var.
Zira Münih başka hiçbir şehrin olmadığı kadar birayla özdeş bir şehir. Burada bulunan brauhauslar büyük oranda olaysız, nezih ve rahatlıkla gidebileceğiniz mekanlar. 50’lik altında bira içmeyi pek hayal etmeyin yalnız. 🙂
Ben hiç gitmedim, fakat orada yaşayan arkadaşım Kerem’in de yardımıyla biraz Oktoberfest’ten bahsedeyim. Oktoberfest genel olarak Eylül ayı sonunda bir Cumartesi günü, adeta bir milli bayrammışcasına Sonnenstrasse’de düzenlenen geçit töreniyle açılıyor. Bu tören esnasında tüm bira firmaları, atlı arabalarla ve bira fıçılarıyla geçit yapıyorlar.
Daha sonra Oktoberfest’in düzenlendiği alanda (Theresienwiese) Münih Belediye Başkanı bir bira fıçısından bira akıtarak ve o’zapft ists (fıçı delindi) diyerek festivali başlatıyor. Tarifi imkansız kalabalıklar bu alanda festival boyunca su gibi bira içiyorlar ve geleneksel kıyafetleriyle şehirde dolaşıyorlar. Size bira ısmarlayanların olması gibi Almanya’yla bağdaşmayan sürprizlerle bile karşılaşmanız mümkün.Eğer festival alanında yemek yemeyi düşünüyorsanız, çadırların içinde yemek yemek için 10 kişiden fazlaysanız masa rezervasyonu yapabiliyorsunuz. Her çadırda farklı etkinlikler var. Bir tanesini seçip rezervasyon yaptırabilir ve o çadırın tüm havasını olduğu gibi tadabilirsiniz, ya da hepsine girip çıkacağım derseniz ayakta durmayı göze alarak gitmelisiniz. İçeri girmek için rezervasyona ihtiyaç yok. Fakat ayakta olanlara bira servisi yapılmıyor. Dışarıda oturmak için rezervasyona ihtiyaç yok. Bira içecekseniz litrelik biralara hazır olun.
Oktoberfest zamanında şehirde fiyatlar artıyor, oteller erkenden doluyor. Çevre illere bakmanız ya da erken davranmanız sizin açınızdan daha avantajlı olacaktır. Augsburg veya Ingolstadt gibi trenle 45-50 dakikada Münih’e ulaşabileceğiniz şehirlere bakabilirsiniz. Bu noktada devreye Bavyera bileti girer.
Bayern Ticket olarak bilinen bu bilet size Bavyera eyaletinde günlük sınırsız seyahat etme olanağı sağlıyor. Tek kişi için 25 Euro, ama bundan sonra her yeni kişi için 6 Euro ekleniyor. Yani kişi sayısı arttıkça, biletin kişi başına düşen ücreti azalıyor. Bu biletle Bavyera eyaletinde tüm bölgesel trenlere (R, RE ve ALX kodlarıyla gösteriliyor) ve aynı zamanda şehir içindeki toplu taşıma araçlarına binebiliyorsunuz.
Helmut Qualtinger Münih’i şöyle anlatmış: “Buradaki restaurantlarda yemek ikinci planda kalıyor. Biranın yanında bir tür garnitür…”
O da yetmemiş, gezi yazarı August Lewald daha 1835’te şehirleri kokularla özdeşleştirirken Münih’e “şerbetçiotu” kokusunu uygun görmüş.
Dediğim gibi hangi anda gidiyorsanız gidin, dünyada birayla en çok özdeşleşmiş şehre gidiyorsunuz. Bu gelenek 1487 yılına kadar gidiyor, o zaman yürürlüğe konulan “saflık yasasında” Dük IV. Albrecht “birada şerbetçiotu, arpa ve sudan başka bir şey olmayacak” demiş. O dönem kişi başına yılda 535 litreye kadar çıkan bira tüketimi, bugün bu rakamın yarısında. Metroda, sokakta, trende; her yerde karşınıza bira içen insanlar çıkacak. Bir süre sonra istemsizce siz de elinize şişeyi alacaksınız ve prost! diyeceksiniz.
Geri dönerken de uğradığınız bir süper markette bulunan çeşit çeşit Bavyera biralarından alıp, bavulunuza koymanız şaşırtıcı olmayacak.
Münih’te iyi eğlenceler. Elbette bir kez daha; prost!
Leave a reply