Hayatımda yaşadığım en soğuk günü yaşıyorum sanırım. Trenler zamanında asla kalkmıyorlar, ben donuyorum. Nihayetinde tren geliyor, ama ısınamıyorum. Sonradan anlayacağım ki ben bugün bir dakika olsun ısınamayacağım.
Bavyera eyaletinde bulunan Bamberg, Lonely Planet’in kitabında bütün Almanya’nın en güzel yerlerinden biri olarak geçiyor.
Bilgi Notu: Almanya’da her eyaletin kendi içerisinde kullanabileceğiniz biletleri bulunuyor. Bunun Bavyera’daki hali “Bayern Ticket” olarak geçiyor ve tek kişi 25 Euro. Sonradan eklenen her kişi için (en fazla 5 kişi kullanabiliyor bu biletleri) 6 Euro daha veriyorsunuz. Yani kişi sayısı arttıkça, bilet fiyatında kişi başına düşen miktar azalıyor. Bu biletlerle eyalet içerisinde bütün bölgesel trenlere (R, RE ve ALX ile gösteriliyor), aynı zamanda şehirlerdeki toplu ulaşım araçlarına binebiliyorsunuz. Tren saatlerine Deutsche Bahn uygulamasından “local transport only” seçeneğiyle arama yaparak bakabilirsiniz.
Bamberg – Münih arası 3 saate yakın sürüyor, yani biraz mesafe var. Fakat yine de Münih’te vaktiniz varsa burayı da günübirlik gezilerden biri olarak düşünebilirsiniz.
Bamberg’in tarihi şehir merkezi UNESCO koruması altında. Tıpkı İstanbul gibi yedi tepe üzerine inşa edilmiş bu şehrin İstanbul’la tek benzerliği de bununla sınırlı aslında.
Her Alman şehrinin olduğu gibi, Bamberg’in de bir dom’u, yani ana katedrali bulunuyor. Aslına bakarsanız en mantıklı olan oluyor ben gezerken, etrafta şehri gezmeye gelmiş kimsecikler yok, burada yaşayanlar hızlı adımlarla bir yerlere sığınmak üzere yürüyorlar, ama bu ıssızlıkla gezince şehri beklenen etkiyi vermiyor. Zira bazı dükkanlar, kafe ve restaurantlar bile kapalı. Her şey biraz sıradanlaşıyor insan olmayınca benim için bugün sanki. Anlatamayacağım kadar soğuk. (-20 civarında bir havadan bahsediyorum ki kayak yapmaya gelmediyseniz kendinizi hazırlayacağınız bir hava değil bu.)
Aslında 1004 yılında II. Heinrich döneminde yaptırılsa da bugünkü görünümüne 13. yüzyılda kavuşmuş burası. Zira 12. yüzyılda tamamen bilinçli bir şekilde yakılmış. Mimarlar tarafından romanesk-gotik tartışmasına kurban gitmiş. (Ne kadar da entelektüel bir tartışma!) Haleflerden biri de çareyi kiliseyi yakmakta bulmuş. (Yorgan gitti, kavga bitti misali…)
Dom’un bulunduğu meydanda Tarih Müzesi ile Neue Residenz de bulunuyor. Neue Residenz, Bamberg’in 1703’ten 1804’teki laikleşme dönemine kadar arşidük prenslerin yaşadığı yeni saray… İçerisinde aynı zamanda Bavyera Sanat Galerisi de bulunuyor ve burada birçok ressamın çeşitli sanat akımlarından örnek resimleri sergileniyor.
Dom Meydanı’ndan yukarı doğru baktığınızda ise eski bir manastırı görüyorsunuz; Kloster St. Michael. Bugün bildiğimiz anlamda bir huzurevi. Hemen yanında ise bir biracılık müzesi bulunuyor. Aynı zamanda yukarı çıktığınızda Bamberg’in kuşbakışı manzarasını görebiliyorsunuz. Fakat maalesef burası Şubat 2018 itibariyle restorasyonda ve kapalıydı.
Bir Alman şehrinin değişmezlerinden biri Dom ise bir diğeri de ise belediye binası olan Rathaus‘tur. Bamberg’de bu Rathaus nehrin kıyısında bulunuyor tam da. Burası aslında çok küçük bir ada, fakat bugün köprü geçişleri ile bu ufak adaya ulaşım sağlanabiliyor. Burası 14. yüzyılda yapıldıktan sonra, 1440 yılında bir yangınla harap oluyor, fakat hemen ardından Bamberg halkı tarafından onarılıyor.
Gelelim Bamberg’in Almanya’nın en görülesi şehirlerinden biri seçilme sebebine… Kesinlikle çok iyi korunmuş-onarılmış tarihi dokusu bunda bir etken. Yazın cıvıl cıvıl Bamberg sokaklarının nasıl olacağını hayal edebildim gezerken. Bu haliyle benim için Almanya’nın en iyilerinden biri olamadı belki, ama yazın gelsem ne ile karşılaşacağımı tahmin edebiliyorum.
İşte Bamberg’in en çok fotoğraflanası, bakmalara doyamayacağınız kısmı; Klein Venedig, yani Küçük Venedik. Bir zamanlar balıkçıların yaşadığı bir bölge burası, nehrin iki yakasını birbirine bağlayan iki köprünün (Markusbrücke ve Untere Brücke) arasında, önlerinde küçük bahçeleri bulunan ve tekneleri görebileceğiniz küçük evlerin görüntüyü güzelleştirdiği bir bölge. Bana sorarsanız Venedik’le ilgisi yok, ama güzel olması için gerçekten Venedik’e benzemesine de gerek yok.
Eğer Bamberg’e siz de benim gibi Münih’ten günübirlik geldiyseniz dönüş yolunuzu Maximilliansplatz üzerinden yapacaksınız muhtemelen. Burası epey geniş bir meydan, zaman zaman seyyar tezgahlar da meydanda beliriyor. Ufak bir sebze-meyve satış alanına denk geldim ben örneğin.
Bu meydan şehrin en büyüğü ve bugünkü merkezi.
Biraz da Bamberg’deki kiliselerden bahsedelim. Bamberg’in en eski kilisesi St. Gangolf. Bu kilise de Romanesk başlayıp, gotik döşemelerle sonlanan bir maceranın ürünü. (Eğer gezerseniz fark edeceksiniz ki, Almanya’da birçok kilise böyle.)
St. Jakob ufak ama güzel bir kilise. Yine bir karmaşayla beraberiz. Barok bir cepheye sahip bu kilise, aynı zamanda Bamberg’deki tek tamamlanmış romanesk altara sahip.
Bamberg’de bulunan bir başka kilise ise St. Elizabeth. Burası bir hastaneye bağlı olarak kuruluyor, ama yine laikleşme sürecinde 1803 yılında kapatılıp, 1883 yılına kadar kapalı kalıyor.
Bamberg’in tek tamamen gotik kilisesini görmek isterseniz ise sizi 1375’te tamamlanmış olan Oberre Pfarre‘a alalım.
Gelelim biraz da yeme içme olaylarına… Günübirlik gezilerin böyle bir dezavantajı var; yemek konusunda çok fazla öneri vermek mümkün olmuyor. Bamberg’le ilgili her yazıda karşınıza çıkacak bir yerden; Spezial‘den bahsedeceğim ben de size.
Bamberg’in isli birası meşhur ve orayı en iyi yapan yerlerden birisi de Spezial. Akşam yemeğine gidecekseniz rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Gün içinde mutfağı kapalı da olabiliyor. Benim yemek programım akşam Münih‘te, o yüzden burada yalnızca bir isli bira içiyorum.
Trene binmeden önce, o soğukta üşenmiyor ve Rewe’ye gidiyor, akşam evde içmek için yine her şehirde yaptığım gibi bu bölgenin biralarından alıyorum.
Tren saati geliyor ve üç saatlik Münih yolculuğum yine başlıyor ve ben hala çok üşüyorum.
Diğer Bavyera yazıları için aşağıda şehirlerin ismine tıklayabilirsiniz:
[…] Bamberg […]
[…] Bamberg […]
[…] Bamberg […]
[…] Bamberg […]
[…] Bamberg […]
[…] Bamberg […]