Lizbon Gezi Rehberi

Hava çok sıcak, Lizbon 30 derecenin üstünde, şehrin yokuşları ise durumu hiç de kolaylaştırmıyor. Kim nasıl tanıtırsa tanıtsın, o köprüye rağmen bu şehir İstanbul’a hiç mi hiç benzemiyor.

Benzediği bir yer var mı derseniz, Avrupa’da o da yok. Kıtanın en batı ucunda, bambaşka bir şehir Lizbon. Fado’nun doğduğu Alfama’sıyla, Bairro Alto’su, Baixa’sı, Chiado’suyla… Lizbon, sonunda kavuştuk!

Lizbon Gezi Rehberi

Lizbon’a / Lizbon’da Ulaşım

Lizbon, İstanbul’a yaklaşık 4.5 saatlik bir uçuş mesafesinde, maalesef uygun uçak bileti yakalamak her zaman mümkün olmuyor. Bir tek Türk Hava Yolları direkt uçuş düzenliyor. Bu yıl Ocak ayında, Mayıs ayı içerisindeki seyahatim için bilet alırken THY 2500 TL’ye (o dönemin kuruyla yaklaşık 420 Dolar) satıyordu Portekiz biletlerini. Ben Yunan havayolu şirketi Aegean Airlines’la Atina aktarmalı olarak bavul dahil 170 Dolar’a mal ettim ve Porto üzerinden gidip geldim, Lizbon uçuşları ise yaklaşık 200 Dolar’dı. Aktarmalı uçuşla uygun fiyata bilet yakalamanız daha büyük olasılık. Lufthansa ve Aegean en uygun fiyatla aktarmalı uçuş sunan firmalar.

Lizbon Havalimanı’ndan şehre metroyla ulaşabiliyorsunuz. Metro gece 1’e kadar çalışıyor. Şehir içinde de ulaşım tramvay, otobüs, metro ve çok ihtiyacınız olmayacak olsa da tren ile sağlanıyor. Tek biniş 1.5 Euro. Bunun için öncelikle Vivagem kart almanız gerek, bu karta da 0.60 Euro ücret ödüyorsunuz. Bizdeki İstanbulkart gibi, dolum usulü çalışıyor. Fakat eğer kartınıza örneğin trenlerde geçerli günlük pass yüklerseniz, o karta ayrıca bir metro binişi yükleyemiyorsunuz. Çok anlamsız, ama maalesef öyle. Ya da kartınıza şehir içi ulaşım için günlük pass alırsanız, bu sefer tren binişi için ayrı kart almanız gerekiyor. Yani tekil binişler için yaptığınız kredi dolumları hariç, karta ne yüklediyseniz yalnızca onun için kullanabiliyorsunuz.

Ayrıca Lizbon’un yokuşlu bir şehir olduğundan bahsetmiştim, yazıda daha detaylı anlatacağım, fakat birçok yerde alt ve yukarı mahalleleri birbirine bağlayan ve Portekizliler’in “elevador” dedikleri funikülerler de var. Bunlara da eğer kartınıza önceden dolum yaptıysanız 1.5 Euro karşılığında binebiliyorsunuz. Yazın gezerken hayat kurtarabilir. 🙂

Lizbon’da eski adı taxify olan beat adlı taksi uygulaması da çalışıyor. Fiyatlar çok uçuk değil. Ios için buradan, Android için buradan telefonunuza yükleyebilirsiniz. Ekranda hangi rakam gözükürse o rakamı ödüyorsunuz, yalnızca kartla ödeme yapılıyor.

Lizbon Gezi Rehberi – Lizbon’da Ulaşım

Lizbon’da Nerede Kalmalı?

Lizbon tek bir merkezi olan bir şehir değil. Kaldığınız süre boyunca birçok farklı noktayı gezeceksiniz, dolayısıyla zaman zaman toplu ulaşım da kullanmanız gerekecek. Öyle bir yerde kalayım ki, hep yürüyerek gezeyim planı Lizbon’da en azından birkaç nokta için geçerli değil.

Her gün başka bir yere gidecek olsanız da, sabit olarak her gün kat edeceğiniz yol otel yolu olacak. O yüzden mahalle olarak çok cazip gelse de Alfama’da kalmanızı ben önermiyorum, bir zaman sonra otelinize dönerken aldığınız bu karardan pişman olmanız da olası. Daha düz ayak olan Rossio Meydanı ve Praça do Comercio arasında bir noktada kalmanızı öneriyorum. Hem ulaşım seçeneklerinin hemen hemen tümü buradan geçiyor, hem de dediğim gibi daha bir düz ayak. Cais do Sodre’yi de ulaşım merkezi olması sebebiyle düşünebilirsiniz.

Ben böyle desem de şehrin dışında bir yerde olan Stay With Me Hostel‘de kaldım, her gün metroyla şehir merkezine geldim. Kaldığım hostel’den açıkçası çok memnun kaldım. Kapsül odaları mahremiyet sağlaması açısından hoşuma gittiği için burada kalmayı tercih ettim. Kapsül diye geçen yatakların geceliğine 20 Euro verdim. Hostel gayet temizdi. Amacınız kalacak iyi bir yerse tercih edebilirsiniz, fakat hareketlilik arıyorsanız başka yerler bakmanızı öneririm.

Konaklamalarınızda eğer;

İlk kez Airbnb kullanacaksanız buraya tıklayarak kaydolursanız 22 Euro

İlk kez booking.com kullanacaksanız buraya tıklayarak kaydolursanız %10 indiriminiz olacak.

Lizbon Gezi Rehberi

Lizbon Gezilecek Yerler

Lizbon’da gezerken aklınızın bir köşesinde hep şu olsun; döndükten sonra bu şehri özleyeceksiniz. Üstelik turizm dalgasının epey kontrolsüz bir şekilde Lizbon’u sarmış olmasına rağmen.

Şehirde çok fazla turist var ve bu turist kalabalığı çok doğru bir şekilde yönetilemiyor. Bazı yerlerde haddinden uzun kuyruklarla karşılaşacaksınız. Pes etmeyin, Lizbon size güzelliğini gösterecek.

Ve benim oradayken en sevdiğim an; Mayıs ayına rağmen hava 30 derecenin üzerindeyken günbatımı saatlerinde gelen serinlikte Lizbon sokaklarını yürümek, mümkünse günbatımını izleyerek sangria içmek…

Alfama

Şimdi kulaklığınızı takın ve bir fado açın, zira bu müzik türünün doğduğu sokaklara giriyoruz. Fado’dan birazdan daha ayrıntılı bahsedeceğim. Dar ve yokuşlu sokaklarda yürüyoruz, Lizbon’un en eski mahallesindeyiz.

İlk durağımız Santa Engracia. Burası Portekiz’in eski başkanlarının ve hatta Amalia Rodrigues’in mezarını barındırıyor. Hemen yan tarafında bulunan alanda (Mercado de Santa Clara) Salı ve Cumartesi günleri bit pazarı düzenleniyor. Bu pazarın adı bir zamanlar “hırsızlar pazarı” olarak anılıyormuş, sebebi orada satılan malların hırsızlık malı olması tabii. Zaman ilerledikçe bu durum değişmiş. Bugün hem bildiğimiz bit pazarları gibi, hem de biraz bizdeki sosyete pazarları gibi…

Lizbon Gezi Rehberi – Santa Engracia

Buradan Igreja Graça‘ya yönelelim. Portekiz’de azulejos diye bilinen çiniler çok yaygın. Bina süslemelerinde, duvarlarda; gezerken her an her yerde rastlayabiliyorsunuz. Bunların kimisi bir hikaye anlatıyor. İşte Igreja Graça’dakiler öyle.

Buranın avlusunda (ya da dışındaki bahçede de diyebiliriz) bence Lizbon’un en güzel miradouro’su var. Miradouro seyir terası demek. Nedense Santa Luzia birçok yerde pompalanıyor olsa da, orası en vasat miradourolardan biriydi. Siz lütfen Miradouro Sophia de Mello Breyner Andresen‘i bir yere kaydedin ve asla atlamayın. Buraya çok yakın bir noktada, bir o kadar güzel bir başka seyir terası daha var, Miradouro da Nossa Senhora do Monte. Bu seyir noktasının giriş kısmında da seyyar arabalar bulunuyor ve bunlardan yine bir şeyler alıp yiyerek, ya da içerek manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Hemen hemen tüm teraslar için bu dediğim geçerli aslında. Birçoğunda canlı müzik yapanları da duyacaksınız.

Miradouro Sophia de Mello Breyner Andresen

Alfama’nın pik noktalarından birisi San Jorge Kalesi. Kaleye girmek için epey uzun bir sıra beklemeniz gerekecek, sabah erken gitmeniz daha iyi olacaktır. Bir kez girdikten sonra şehri çok güzel gören seyir noktaları ve bahçeler de ödülünüz olacak. Burada demir çağından beri bir kale olduğu düşünülüyor. Portekiz’in hükümdarları bir süre burada yaşıyor ve daha sonra nehir kenarına yeni bir saray yapılınca burası önemini kaybediyor. Günümüzde müze haline çevrilince Lizbon’un en çok ziyaret edilen noktası haline geliyor. Şimdi yeni durağımıza gidiyoruz, ama yol üzerinde bir de Amalia Rodrigues anısına yapılmış bir nevi kaldırım süslemesi var. Google Haritalar’da Vhils – Çalçada – tribute piece to the late fado diva Amalia Rodrigues şeklinde bulabilirsiniz.

Lizbon Gezi Rehberi – Amalia Rodrigues

Devamında hemen yakındaki Largo das Porta Del Sol‘a gidebiliriz. (Bir başka olasılık da burayı günbatımına saklamak…) Burada bulunan ufak büfeden günbatımı saatinde bir sangria alıp (2.40 Euro), o sangriayı yudumlayarak manzarayı izlemek kaçırılmaması gereken bir alternatif. Gün battıktan sonra da Alfama’nın dar sokaklarından haritaya bakmadan aşağı ulaşmaya çabalamak, sangrianın da etkisiyle ayrı bir etkileyici.

Largo Das Porta Del Sol

Largo das Porta Del Sol’ün hemen yakınında da şişirilmiş seyir terası Miradouro Santa Luzia bulunuyor. Bir turist gemisi de demirlediyse eğer göreceğiniz manzara gemi ve Alfama’nın epey alçaktan göreceğiniz çatıları. (Biraz fazla gömüyorum galiba, ama burası Lizbon’daki en büyük hayalkırıklığı idi bence.)

Miradouro Santa Luzia

Yavaş yavaş aşağı yürümeye başlayalım. İlk durağımız Fado Müzesi. Fado, Portekizliler’in ruhunu taşıyor derler. Bu müziğin kraliçesi Amalia Rodrigues 1999 yılında öldüğünde üç gün yas ilan edilmiş. Şehrin birçok yerinde fado dinlemek de mümkün. Alfama’da bunun daha çok turistik örnekleri var. Kimi yerde 50 Euro gibi fiyatlarla yemek dahil dinleyebiliyorken, bazı noktalarda içeri geçip yalnızca içtiklerinizin parasını ödüyorsunuz. Kaldığınız yerden öneri almanızda fayda var.

Birçok kaynakta fadonun ağıt olduğu anlatılsa da Fado Müzesi bu konuda daha farklı şeyler anlatıyor. Fadoyu daha yeni bir müzik türü olarak yansıtıyor. Yakın dönemde fadonun her yerde söylenmesinin yasaklandığını, kimi şarkıların sözlerinin bile sansüre uğradığını söylüyor. Fado dinleyerek, fado hakkında bir müze gezmek Lizbon turunuzu tamamlamanız için olmazsa olmazlardan biri. (Fadoyu sevdiyseniz ve yeni isimler arıyorsanız, size dünyayı yeniden keşfetmiyorum, fakat İstanbul’a da birçok kez gelmiş ve bugün Amalia Rodrigues’in de varisi olarak görülen Mariza’yı dinleyebilirsiniz.)

Gelelim Lizbon’un ana katedrali Se‘ye. Katedralin orijinali 1150 yılında yapılmış ve 1755’teki depremde katedral büyük ölçüde yıkılıp, ancak 1930’da tam anlamıyla restore edilebilmiş.

Lizbon Gezi Rehberi – the Se

Tekrar nehir kenarına dönelim… Fado Müzesi ve Praça do Comercio arasında Jose Saramago Vakfı bulunuyor. Binanın önündeki meydanın adı da Jose Saramago Meydanı. Saramago bildiğiniz gibi nobel ödüllü Portekizli yazar, her ne kadar hayattayken ülkesiyle başı hoş olmasa da… Bulunduğu binanın adı Casa dos Bicos olarak da geçiyor. Yani “noktalar evi.” Dış cephesindeki piramitlerden bu ismi alıyor, binanın 1755’teki depremden kurtulan tek kısmı iskeleti.

Alfama’dan ayrılmadan önce bir konudan daha bahsetmek istiyorum. Lizbon genelinde bunu görebiliyorsunuz, ama ben ilk kez Alfama’da karşılaştım. Bazı sokaklarda ve bazı evlerin önünde eski insan fotoğrafları göreceksiniz. Bu fotoğraflar bir zamanlar orada yaşayan insanlara bir saygı duruşu. Bu insanlar sanatçı, iş insanı ya da başka herhangi bir biçimde tanınan insanlar değiller. O mahallede, sokakta yaşamış insanlar yalnızca. Gerçekten çok hoşuma giden bir uygulama oldu bu. O fotoğraflar, dolaştığınız yerlere bir nevi kişilik veriyor.

Lizbon Gezi Rehberi

Praça do Comercio ve Rossio Çevresi (Baixa)

Burası aslında benim Lizbon’la ilk karşılaştığım yer. Hostelden çıkıp merkeze geldim ve metrodan çıkar çıkmaz önce nehri ve köprüyü gördüm ve o an Lizbon’a vuruldum.

Lizbon her ne kadar okyanusun kıyısında diye bilinse de, aslında Tejo Nehri’nin kıyısına kurulmuş. Ünlü 25 Nisan Köprüsü de bu nehri bir yakadan diğerine birleştiriyor.

Lizbon Gezi Rehberi – 25 Nisan Köprüsü

Şimdi bu bölgeyi gezmeye başlamak için Cais das Colunas‘a yaklaşalım. Bu iki kolon şehrin temsili giriş noktalarından biri ve bir zamanlar burada bulunduğu düşünülen Solomon Tapınağı’nı simgeliyorlar. Nehre arkamızı döndüğümüzde ise şehrin ana meydanını, Praça do Comercio‘yu görüyoruz. Bir zamanların kraliyet sarayının bulunduğu nokta. Portekiz’in önemli çalkantılarına şahit olmuş bir meydan burası. Tam ortada bulunan heykel, 1755’teki depremden sonra şehir yapılırken başta olan Kral Dom Jose’ye ait. Meydanda bir turist bilgi bürosu (ilginç bir şekilde bilgi alabilmek için yine sıra beklemeniz gerekecek) ve bir de bilet gişesi oldukça yavaş çalışan ve inanır mısınız size yine sıra bekletecek olan Lisboa Story Centre da bulunuyor. Lisboa Story Centre, şehrin tarihini canlandırmalar ve animasyonlarla izleyebileceğiniz eğlenceli bir müze.

Lizbon Gezi Rehberi – Praça do Comercio

Bu meydandan Rossio’ya yürürken yayalaştırılmış alışveriş caddelerinden de yürüyebilirsiniz. Her şehirde türevlerini göreceğimiz, uluslararası markaların da mağazalarının olduğu bölge. Bu caddelerin diğer ucu Rossio Meydanı‘na çıkıyor. Bu yürüyüş esnasında ücretsiz bir şekilde Nucleo Arqueologico adlı müzeyi gezebilirsiniz. Ufak bir müze. Yol üzerinde uğramayı atlamayın. Gelelim Rossio’ya… Lizbon’un bir zamanlar ticari merkezi, ortaçağ döneminde şehrin ana merkezi konumunda olan bir yer burası. Meydanda büyük bir tren istasyonu (Rossio İstasyonu) ve Dona Maria II Ulusal Tiyatrosu bulunuyor.

Lizbon Gezi Rehberi – Rossio Meydanı

Rossio’ya komşu iki ayrı meydan daha var, birisi Figueira Meydanı, diğeri ise Martim Moniz Meydanı. Martim Moniz önemli, çünkü ünlü 28 Numaralı tramvay buradan kalkıyor. Meydanın metro çıkışından ulaştığınız kısmı çok tekin değil gibi duruyor, polis yoğunluğu göze çarpıyor. Hırsızlık bu bölgede yaygın sanıyorum, dikkatli olmanızda fayda var.

28 Numaralı Tramvay ise önemli, nereden geçiyor derseniz, “nereden geçmiyor ki?” diye karşı bir soruyla cevaplanabilirsiniz. Şehirde görmeyi planladığınız hemen hemen her yerden bu tramvay geçiyor, bu yüzden de bu tramvaya binip bir tur atmak şehrin olmazsa olmazlarından biri haline gelmiş. Tramvaya binmek için uzun kuyruklar oluyor, bunu atlatmak için ya sabah erken, ya da günbatımına yakın saatlerde gelebilirsiniz. Bana sorarsanız tramvayla gezmektense, tramvayı dışarıdan izlemek daha zevkli. Fakat yine de buralara kadar gelmişken bu turu yapmadan da dönmeyin. Eğer biraz fazla para vermeyi göze alırsanız, tamamen turistik amaçlı bu tramvay hattının raylarında giden bir özel turist tramvayı da var. Bu tramvayla yol üzerinde in-bin yaparak belli başlı bazı noktaları da aradan çıkartabilirsiniz. Basilica Estrella ve Jardim de Estrella’yı özellikle atlamayın.

Lizbon Gezi Rehberi – 28 Numaralı Tramvayla Tur

Bairro Alto’ya çıkmadan önce son bir nokta var uğrayacağımız. Paroquia dos Martires… Tavan süslemeleri sebebiyle atlamamanız gereken bir katolik kilisesi burası.

Lizbon Gezi Rehberi – Paroquia dos Martires

Bairro Alto ve Chiado

Şimdi Baixa’dan Bairro Alto’ya çıkıyoruz. Bunun için iki alternatifimiz var, ya ünlü Santa Justa Asansörü‘ne bineceğiz, ya da yürüyeceğiz. İnanılmaz yorucu bir yokuş durumu söz konusu değil, o sebeple rahatlıkla yürüyebilirsiniz. Santa Justa Asansörü’nü ise dışarıdan da olsa görmeyi ihmal etmeyin. İki mahalleyi birbirine bağlayan bu asansör biraz bizim İzmir’deki Asansör’e benziyor.

Lizbon Gezi Rehberi – Santa Justa Asansörü

Bir kez yukarı çıktıktan sonra ilk durağımız Sao Roque Kilisesi. Burası şehrin en önemli kiliselerinden birisi, 16. yüzyılda yapılmış. İçerisinde gerçekten çok güzel azulejoslar var.

Lizbon Gezi Rehberi – Sao Roque Kilisesi

Bu kilisenin hemen yakınında bir başka seyir terası ve çok güzel bir park bulunuyor: Jardim de Sao Pedro de Alcantara. Burada sanıyorum ilkbahar – yaz aylarında bir de küçük el işi pazarı kuruluyor. Ben denk geldim ve buradan bir bileklik ile, bir de azulejos desenli sabun aldım. Siz de denk gelirseniz çok güzel şeyler olduğunu söyleyebilirim. Parktaki standlardan birinden aldığım limonata da o an sıcağın etkisiyle beni ihya etti. Parkın hemen yanında ise Gloria Funiküleri var. Lizbon’un birçok noktasında görebileceğiniz, ulaşım kısmında bahsettiğim funikülerler bunlar, belli aralıklarla yolcuları taşıyorlar.

Lizbon Gezi Rehberi – Elevador da Gloria

Bu funikülerin yolunu takip ederek aşağı indiğimizde Chiado’ya ulaşmış oluyoruz. Chiado çok güzel kafe ve restaurantların bulunduğu bir mahalle. Sokaklarında rastgele dolaşılası. Bu funikülerin yolunu takip ederek aşağı indikten sonra, Chiado’yu keşfedip, sonra tekrar yukarı doğru yollanabilirsiniz.

Hedefimiz Lavra Funiküleri‘ni takip ederek Torel Parkı’na ulaşmak. Lavra Funiküleri, şehrin en eskisi. 1884 (kimi kaynaklara göre 1886) yılında hizmete açılmış. Bir bilgi tabelası bulamadım, fakat ben oradayken ya Pazar olması sebebiyle kapalıydı, ya da çok sık olmayan aralıklarla çalışıyor.

Elevador do Lavra

Bu funikülerden indikten sonra, çok az bir yürüyüşle Jardim do Torel‘e (Torel Parkı) ulaşabilirsiniz. Bu park gördüğüm kadarıyla turistlerin çok çıkmadığı, daha çok Lizbon’da yaşayanların takıldığı bir park. Yukarıda olması sebebiyle yine güzel manzaralar sunuyor. Şimdi tekrar biraz aşağı inelim.

Cais do Sodre ve Çevresi

Cais do Sodre ve Praça do Comercio arasında çok güzel bir yürüyüş yolu var. Özellikle sıcak günlerin sonunda, o güzel akşam esintisiyle yürümek ayrı bir keyif veriyor. Cais do Sodre birçok açıdan merkezlerden biri. Cascais’e giden trenler, ya da Belem’e giden tramvaylar buradan geçiyor.

Bu bölgede de eski antrepolar veya binalar kafe ve restaurantlara çevrilmiş.

Mercado da Ribeira ya da TimeOut Market atlamamanız gereken yerlerden biri. İçerisinde bildiğimiz anlamda bir pazar yerinin yanı sıra, bir de Lizbon’un çok iyi mekanlarının şubeleri var. İstediğiniz bir yerden yemeğinizi alıp, ortadaki masalarda yiyebiliyorsunuz. Pazar yeri olmasına rağmen fiyatlar uygun değil.

Lizbon Gezi Rehberi – Mercado da Ribeira

Buradan çıkınca marketin arka taraflarında yer alan Rua de Sao Paulo‘ya yürüyoruz. Bu caddede bir “kemer” bulunuyor, özellikle günbatımında caddeyle birlikte güzel bir manzara oluşturduğunu tesadüfen günbatımında bir kez daha buradan geçerken keşfettim.

Lizbon Gezi Rehberi – Rua de Sao Paulo

Hemen bu civarda bir zamanlar Amsterdam’daki Red Light benzeri bir yer olan, fakat bugün daha çok kafe ve restaurantların bulunduğu bir yer olan Pink Street de bulunuyor.

Biz bu sokağı da yürüdükten sonra Elevador da Bica‘ya geçelim. Bica Funiküleri yapıldığı dönem suyla çalışan ve yine Bairro Alto’ya çıkan bir funiküler.

Lizbon Gezi Rehberi – Elevador da Bica

Bizim bu yolu çıkmamızın sebebi ise, bir başka miradouro. Miradouro de Santa Caterina. Ben Lizbon’dayken bu seyir terasının asıl kısmı maalesef tadilattaydı. Muhtemelen yaza yetişecektir. Nehrin ve köprünün güzel manzaralarını görmeniz mümkün.

Lizbon Gezi Rehberi – Miradouro de Santa Caterina

Buradan çıktıktan sonra hedefimiz Santos olsun. Santos, Lizbon’un nezih mahallelerinden birisi. Bir sanat bölgesi, birçok galeri ve atölye burada bulunuyor. Sokaklarında dolaşmak bile ayrı keyif. Çok başarılı kafeler bulmanız da mümkün.

Belem

Belem, Vasco da Gama’nın 1497’de yola çıktığı yer. Lizbon merkezine yaklaşık yarım saat uzaklıkta. Cais do Sodre’den bineceğiniz 15 numaralı tramvay ya da otobüsle buraya ulaşmanız mümkün. Tramvaylar yer yer turistler tarafından daha çok tercih edildiği için kalabalık olabiliyor.

Belem’deki en görkemli yapılardan birisi Mosteiro dos Jeronimos, yani Jeronimos Manastırı. Bu manastır Portekiz’in o dönemki kralı Dom Manuel tarafından Vasco da Gama, Hindistan seferinde sağ olarak dönsün diye yaptırılmış. Bugün Vasco da Gama’nın mezarı da bu manastırın içerisinde bulunuyor.

Manastırın mezarın da olduğu kısmını gezmek ücretsiz.

Lizbon Gezi Rehberi – Mosteiro dos Jeronimos

Manastırdan çıkıp nehre doğru yürüyorum, burada ilk göreceğiniz nokta Padrao dos Descobrimentos, yani Kaşifler Anıtı. 1960 yılında, Gemici Henrique’in ölümünün 500. yılı için yapılmış bu anıt. Gemici Henrique, keşif gezilerini başlatan ve bu gezilere maddi destek sağlayan dönemin Portekiz prensi, bu sebeple de gemici ön adıyla anılıyor.

Lizbon Gezi Rehberi – Padrao dos Descobrimentos

nehir boyunca yürüdüğünüzde Torre de Belem‘e ulaşıyorsunuz. Lizbon’un bu kadar dışında olmasına rağmen Lizbon’un sembollerinden biri haline gelmiş bir kule burası. Aslında Tejo Nehri’nin girişine savunma amaçlı yapılmış. Kuleyi gezmek de mümkün, fotoğrafta gördüğünüz gibi yine kuyruk bekleyerek.

Lizbon Gezi Rehberi – Torre de Belem

Lizbon Yeme – İçme

Öncelikle Lizbon’da gittiğiniz bir mekanda, masaya siz istemeden gelen her şey ücretli. Ekmek, su, zeytin ya da tereyağı… Dolayısıyla istemediğiniz şeyleri geri göndermenizde fayda var. Bunlar genelde toplamda 1.5-2.00 Euro civarında oluyor ve hesaba kuver şeklinde ekleniyor. Şimdi mekanlara biraz göz atalım.

Laurentina – O Rei do Bacalhau (Saldanha)

Portekiz’in milli yemeği bacalhau, ya da morina balığı diyebilirsiniz. Hatta öyle ki bu balığın her güne bir tane olmak üzere 365 farklı çeşidi varmış bile diyorlar. Bu mekan da bacalhau’yu en iyi yaptığını iddia eden bir yer.

Ben özel dilimlenmiş bacalhau (special sliced cod) seçtim menüden. Yanına da yeşil şarap tercih ettim. Bu şaraptan da biraz bahsedeyim. Portekiz, Porto şaraplarının dışında da bir şarap ülkesi. Hatta Porto şarapları Lizbon’da o kadar da yaygın değiller, elbette bulabiliyorsunuz, fakat diğer şarap çeşitleri bir tık daha baskın. Yeşil Şarap adı (aslında Vinho Verde) ise şarabın renginden değil, üretim aşamasından kaynaklı. Hasattan çok kısa bir süre sonra üretilen ve şişelendikten kısa süre sonra da tüketilen bir şarap bu. Hafif acı şarap seviyorsanız denemenizi tavsiye ederim.

Laurentina da gerçekten bacalhau konusunda başarılı bir yerdi. Gitmenizi tavsiye ederim. Yer ayırtmanız faydalı olacaktır. Akşam yemeğine 27.95 Euro verdim.

Lizbon Gezi Rehberi – Laurentina

Cafe Pit (Alfama)

Özellikle Alfama’da dolaşırken birçok yerde çeşitli şarap – tapas barları göreceksiniz. Cafe Pit bunlardan birisi. Alfama’da dolaşırken ve yavaştan acıkmışken ve hatta böyle bir mekan hedeflerken, pilimin bittiği bir noktada karşıma çıkınca rastgele girip oturduğum bir yer oldu. Memnun da kaldım. Öğlen Alfama’yı gezerken böyle bir yer arayışındaysanız tercih edebilirsiniz. Karışık tapas tabağı ve yeşil şarap için 20 Euro hesap ödedim.

Lizbon Gezi Rehberi – Cafe Pit

Clube de Journalistas (Santos)

Buranın ismini çevirirseniz “Gazeteciler Kulübü” anlamına geliyor. Geçmişten kalan bir isim muhtemelen. Bugün herkese açık ve çok başarılı bir restaurant. Girişte size şampanya ikram ediyorlar, bu ücretsiz. Sonradan masaya gelenler ise en başta söylediğim gibi kuver ücreti olarak alınıyor.

Ben burada tatlı patates püresi üzerinde ahtapot ve yanına yine yeşil şarap tercih ettim. Sonrasında tatlı olarak da dondurma yedim. (Dondurma ısmarlarsanız benim yaptığım hataya düşüp iki top ısmarlamayın, gerçekten çok büyükler.) Toplam 35 Euro hesap ödedim.

Rezervasyon yaptırarak gitmeniz faydalı olacaktır.

Lizbon Gezi Rehberi – Clube de Journalistas

Barracao de Alfama (Alfama)

Alfama’da, Fado Müzesi’ne yakın bir noktada, gerçekten çok atmosferik bir avluda hizmet veren bir restaurant burası. Yazın giderseniz yemek yediğiniz ortamdan büyük keyif alacaksınız.

Portekiz’in bir milli yemeği bacalhau ise, bir milli yemeği de sardalya. Her yerde konservelerini göreceksiniz zaten. Burada ızgara sardalya yemeye karar verdim, başlangıç olarak da bir diğer yaygın bulunabilecek yemek olarak da cod cake sipariş ettim. Yanına yine yeşil şarap… (amma takmışım…) 17.30 Euro hesap ödedim. Sardalya biraz tuzlu, fakat lezzetliydi.

Lizbon Gezi Rehberi – Barracao de Alfama

Pao Pao Queijo Queijo (Belem)

Burası Belem’de ünlü bir fast food noktası. Biraz sonra bahsedeceğim Pasteis de Belem’in yanında. Pita Shawarma’sı meşhur. Fiyatları da uygun. Belem’i gezdikten sonra, Lizbon’a dönmeden önce burada yiyebilirsiniz. Bir pita shawarma ve yanına kolaya 6 Euro verdim.

Lizbon Gezi Rehberi – Pao Pao Queijo Queijo

Manteigaria Silva (Mercado de Ribeira)

Demin bahsettiğim gibi, Mercado Ribeira’da Lizbon’un ünlü restraurantlarının şubeleri var. Burası da bir şarküteri dükkanı. Karışık şarküteri tabağı almanızı tavsiye ederim. Tabağın iki çeşidi var, biri 12 Euro, diğeri 17 Euro. Kullanılan malzeme fark ediyor yalnızca. İkisinden birini tercih edebilirsiniz. Çalışanlara bütçenizi de söylediğinizde size bir şarap da öneriyorlar. Ben karışık şarküteri tabağı yanına kırmızı şarap tercih ettim.

Lizbon Gezi Rehberi – Manteigaria Silva

LxCheese (LX Factory)

Belem ve Lizbon arasında, eski liman bölgesindeki binaların dönüştürülmesiyle oluşturulmuş LX Factory isimli bir yer var. Burada güzel cafe ve restaurantlar bulunuyor. Bunlardan birisi de LxCheese. Çok başarılı cheesecake seçenekleri var. Belem dönüşü hala tatlı yemeye haliniz varsa burada inip, hem bölgeyi görüp hem de cheesecake yiyebilirsiniz.

Lizbon Gezi Rehberi – LxCheese

Pasteis de Nata

Nata ya da Pasteis de Belem diye bilinen tatlı, Lizbon’un her yerinde fazlasıyla yaygın. Hemen hemen tüm pastanelerde bulabiliyorsunuz. Bir tek Belem’dekinde ismi Pasteis de Belem olarak geçiyor. Diğer yerlerde ise Pasteis de Nata… Ben Pasteis de Belem dışında, Fabrica Nata, Manteigaria ve Nata Lisboa’daki versiyonlarını da oldukça beğendim. Tek bir sefer yemeyin, favorilerinizi kendiniz belirleyin. 🙂

Lizbon Gezi Rehberi – Pasteis de Nata

A Ginjinha (Rossio)

Lizbon’un bir de vişne likörü geleneği var… Burası da vişne likörü sunan en eski yer. Yolda yürürken önünüze denk gelen yerden bir shot alıp, sonrasında gezmenize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Burada tek bardağı 1.4 Euro, şehir genelinde 1.00-1.50 Euro arasında değişen fiyatlarla bulabilirsiniz.

Lizbon Gezi Rehberi – A Ginjinha

Lizbon’dan Ne Almalı?

Aslında çok geniş bir konu değil, ama iki şeyden bahsetmek istediğimden bu başlığı açtım. Birincisi konserveler… Lizbon’da bir konserve kültürü var, özellikle sardalya konservelerini her yerde bulabiliyorsunuz. Turizm Bilgi Ofisi’nde bile var. Merkezde göreceğiniz Comur’deki fiyatlar inanılmaz fahiş. Onu es geçin ve Conserveira de Lisboa’ya girin. 2.50-4.00 Euro arası değişen fiyatlarla konserveler alabiliyorsunuz. Maalesef dükkanda fotoğraf çekmemişim. Turizm ofisinde çektiğim fotoğrafı kullanıyorum o sebeple.

Lizbon Gezi Rehberi – Konserveler

Bir de azulejos meselesi var. Normalde bunların fiyatları oldukça fazla. Ben gitmeden önce Gezici Günlük’te okuduğum bu yazıda Cortico&Netos diye bir azulejos mağazasını öğrenip, işaretledim. Burada çeşitli şekillerde hasarlı azulejosları 1.00 ya da 2.00 Euro gibi fiyatlarla alabiliyorsunuz. Hatıra niyetine almak için uğrayabilirsiniz.

Lizbon’dan bunun dışında şarap dükkanlarından Porto Şarabı ya da normal şaraplardan alabilirsiniz, marketlerde dahi vişne likörü bulmanız mümkün. Ben bir de tüm hediyelik eşya dükkanlarında olan ve mantardan yapılmış kartpostalları çok sevdim. Onlar da en fazla 1.00 Euro’ya satılıyorlar.

Gelelim yavaştan sona doğru…

Lizbon, en azından 3 tam gün ayırmanız gereken bir şehir. Bölgelere ayırarak gezmek daha mantıklı. Toplu taşıma kullanmak zorunda olacağınız zamanlar olacak, ama yine de yürümeye hazırlıklı gidin. Alfama sokakları özellikle arnavut kaldırımlı taşlardan oluşuyor, yokuşlarda ve engebeli yerlerde yürümeye uygun ayakkabılar giymeniz faydalı olacaktır.

Lizbon’da, özellikle Alfama sokaklarında tüm gün evlerden fado sesleri duyacağımı hayal ederek gittim. İstedim ki hafif bir rüzgar eserken, biri pencereye çıkıp fado söylesin. Olmayacağını biliyordum, ama Lizbon’un kafamdaki görüntüsü buydu. Haddinden fazla romantize edebiliyorum şehirleri bazen. Fakat Lizbon’un eğer dikkatle kulak kesilirseniz duyacağınız başka bir müziği var. Ben o müziği metrodan çıkıp da Cais da Colunas’ı görünce duymaya başladım içimde.

Gördüğünüz hiçbir Avrupa ülkesine tam olarak benzemiyor burası. Maalesef çok sevdim, maalesef diyorum çünkü canım istediğinde atlayıp gidebileceğim kadar yakın değil. Fakat o kadar uzak da değil aslında, en azından umut var.

Lizbon’u çok sevmeye hazır olarak gidin. Bununla başa çıkabilmenin yöntemlerini içinizde çözmeye çalışarak.

Son olarak fado kısmında bahsettiğim Mariza’nın bir videosunu paylaşmak istiyorum. Şarkı “benim ülkemin insanları / artık anlıyorum / içimdeki bu hüznü / senden aldığımı…” diyor. Mariza’nın tam da ağlamaya başladığı kısım da “benim ülkemin insanları” dediği kısım.

Okuduğunuz için obrigado.

Lizbon Gezi Rehberi

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

5 comments