Kaz Dağı’nda Bir Gün

“Nefes alıyorsanız Kaz Dağı’ndasınız” diyordu tabelada Akçay’a girerken, nihayet kaç yıldır görmeyi istediğim Kaz Dağı’nın eteklerindeydim. Rehbersiz girmenin yasak olduğu Milli Park’a girmek için hemen bir tura yazıldık ve o günü başlamaya başladık.

“Safari turu” olarak geçen bu Milli Park turuna bir Jeep’le çıktık. Öncelikle Kaz Dağı’nın bir tanıtım filmini izlettiler bize. Kaz Dağı’na endemik, yani sadece Kaz Dağı’nda görülen bitki türleri açısından 28 ila 32 arasında değişen bir rakam var. Bunun sebebi, 4 tane bitkinin Kaz Dağı dışındaki bölgelerde görülmüş olmasıymış. Bugün aslında 28 bitki türünden bahsetmek mümkün.

Bu filmi izledikten sonra Kaz Dağı’na doğru tırmanışa başlıyoruz.

20140609-225110-82270610.jpg

Kaz Dağı’na elbette sadece turlarla çıkmak zorunda değilsiniz, kendi özel arabanızla da gezmeniz mümkün. Tek şart, tırmanışa başlamadan önce alan kılavuzu almanız… Alan Kılavuzu’nu ise Zeytinli Köyü’ndeki irtibat köyünden alabiliyorsunuz ve arabanızda Alan Kılavuzu’nuz için de yer olması gerekiyor dolayısıyla.

Alan Kılavuzları, Kaz Dağı Milli Parkı’nı korumak için var güçleriyle mücadeleye destek oluyorlar. Bizim Alan Kılavuzu’muz da bunlardan bahsetti biraz, basın yansımayan eylemlerden, sürdürdükleri mücadeleden… Altın aramanın Kaz Dağı için ne kadar da zararlı olduğunu gözlerinizle görebiliyorsunuz gezerken. Maalesef yalnızca bir cephesi Milli Park ilan edildiği için, dağın öbür cephesinde tüm bu işlemler devam ediyor, Türkiye’nin oksijen deposu tehlike altında.

20140609-225141-82301715.jpg

Günümüzde milli park olan Kaz Dağı’nda artık ormancılık yapılmadığından, eski orman yolları bugün turlara ev sahipliği yapıyor. Dağda gezerken, ateş yakmak, çöp atmak, etrafı kirletmek gibi eylemler elbette yasak ve bunun özellikle belirtiliyor olması çok acı geliyor bana, çünkü bunu yapanlar var. Nitekim çok yakın bir zamandan kalmış küller de gördük ormanda, insanların pervasızca yerlere saçtığı çöplerini de… Biz elimizdekileri korumayı maalesef beceremiyoruz, hiçbir zaman beceremedik!

Bir de bir kural daha var ki o da önemli, bitki toplamak da yasak. Hem bitkilerin devamı açısından hem de endemik türlerin “kaçırılmasının” önlenmesi için…

20140609-225216-82336932.jpg

İlk molamızı 800 metrede verdik. Burası bir kamp alanı, biraz yürüyüş yaptık. Bitkileri inceledik, temiz havanın tadını çıkardık. Yaban domuzlarının kazdığı yerleri, taze hayvan dışkılarını gördük. Bin pınarlı İda’nın buz gibi sularından içtik. Sonra bir de yeşil eriğin atasını gördük, yabani yeşil erik bir başka deyişle… Bir gün eğer aşağılarda biterse bir şekilde erik, tekrar sahip olabilmek için buna ihtiyacımız var.

20140609-225308-82388045.jpg

Tırmanış esnasında gözünüzü dört açmanız gerekiyor. Zira karşınıza her an şehir yaşamı içerisinde görmeye alışık olmadığınız canlılar çıkabiliyor. Yaban domuzu, tilki, karaca, sincap, ayı… ki ayı görmesek daha iyi dedi alan kılavuzumuz.

İkinci molamız zirveye yakın bir noktada. Üzerinden ilerlediğimiz yolun tam orta nokta olduğu kabul ediliyormuş. Buna göre yolun bir tarafı Marmara Bölgesi iken, öbür tarafı Ege Bölgesi’ymiş. Ki hazır zirveye yaklaşmaktan söz etmişken, yukarı çıktıkça siz, hava elbette biraz soğuyacak. Dolayısıyla aşağısı 40 derece de olsa temkinli giyinmekte, yanınıza önlem olarak hırka almakta yarar var.

Her tarafı ağaçlarla kaplı bir yoldan ilerlerken, etrafımızdaki ağaçların Kara Çam’dan Kızıl Çam’a dönüşmesiyle anlıyoruz zirveye yaklaştığımızı. Ortalık biraz çıplaklaşıyor elbette. Zirvede Sarıkız’ın temsili bir mezarı var. Sarıkız’la ilgili efsaneyi de burada aktarmak gerekiyor.

20140609-225406-82446431.jpg

Sarıkız ve babası, Kaz Dağları’nın eteklerindeki bir köyde mutlu mesut yaşarken, Sarıkız’ın babası “ben artık daha fazla yaşlanmadan hacca gidip gelmek istiyorum” diyor. Sarıkız’ı da köyde çok güvendiği bir aileye bırakmış. Sarıkız’ın güzelliğine ulaşamayan delikanlılar, Sarıkız hakkında “herkesle yatıp kalkıyor” şeklinde bir dedikodu çıkarmış. Babası hacdan dönünce, herkesin ona karşı tavır aldığını görüp, “hayrola” diye sorunca bu dedikoduları ona yansıtmışlar ve babasına düşen görev Sarıkız’ı öldürmekmiş. Babası ona kıyamadığından, Sarıkız’ı alıp Kaz Dağları’nın zirvesine bırakmış, nasılsa burada ölür diye düşünmüş. Sonra dağda bir kızın kendilerine yol gösterdiğini anlatanlar belirmiş etrafta yanında kazlarla… Hatta bu kazlar aşağı inerek köylüleri rahatsız ettikleri için Sarıkız bir kilometre çapında bir avlu yapmış taşlardan. Babası da bir süre sonra dağa gittiğinde görmüş ki Sarıkız, kazlarıyla birlikte mutlu mesut yaşıyor. Babası su isteyince Sarıkız elini uzatıp körfezden su vermiş babasına, sonra babası “bu biraz tuzlu” demiş, ardından Sarıkız, “affedersin biraz aceleye geldi” diyerek elini tekrar uzatmış ve bu kez tatlı su çıkarmış, babası anlamış ki bu kız ermiş. Baba-kız, o dağda ölmüşler ve orada Sarıkız’ın temsili bir mezarı var bu efsaneden beslenen.

İşte bu efsanede geçen avlunun bilimsel açıklaması henüz kesin bir şekilde yapılamamış. O taşların orada nasıl öyle bir avlu oluşturduğuna dair araştırmalar devam ediyormuş.

20140609-225446-82486065.jpg

Dönüş vakti gelmişti artık. Aşağı inişte durduğumuz yerde ufak bir yemek molası verdik, yağmur başladı sonrasında yaptığımız yürüyüş esnasında… Mis gibi toprak kokusu sardı etrafı hemen tabii. Kaçışan bir yaban domuzu sürüsü gördük. Bir sansar, bir sincap…

20140609-225513-82513232.jpg

İniyorduk ama aklım dağdaydı. Evet Akçay çıkışında “siz merak etmeyin, Kaz Dağı bize emanet” yazıyordu. Yediğimiz eriğin tadı damağımdaydı, kokladığımız kekikler, gördüğümüz çiçekler… On beş günde bir çıksak, her seferinde farklı bir şey görülür. Şaşırmalı mıydım insanın ne kadar zalim olduğuna, bu dağda altın arama iznini verenlerin, buna ses çıkarmayanların vicdansızlığına şaşırmalı mıydım? Ne yazık ki şaşırtmıyor, mücadele etmemiz lazım lakin, sesimizi çıkarmamız, itiraz etmemiz gerek.

Yazı bitmeden elbette bir de Homeros’un İlyada’sını da anmak gerekiyor burada.

Aklım da kalbim de Kaz Dağı’nda kaldı. Hem Sabahattin Ali burayı gördükten sonra yazmamış mıydı o şiirini?

“Bir gün kadrim bilinirse / İsmim ağza alınırsa / Yerim soran bulunursa / Benim meskenim dağlardır dağlar…”

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *