Gelibolu Yarımadası

Büyük bir hata yaparak bu gezide günlük tutmamışım. Bu sebeple yer yer eksik bilgi verebilirim, atladığım ayrıntılar olabilir. Şimdiden özür diliyorum. 

Konaklama noktamız Gelibolu Merkez! Geldiğimiz gün ilk olarak Hamzakoy’a gidiyoruz, oradaki askeri tesislere. Hem biraz denize girmeye, hem de yol yorgunluğunu atmaya. Fakat deniz temiz değil, “girilmesi tavsiye edilmiyor” şeklinde uyarı koyulmuş. Burası, 12 Eylül döneminde Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel’in kalmak zorunda kaldıkları yer.

Ertesi gün, sabahın erken saatlerinde yarımada gezimize başlıyoruz. Şehir merkezinde olmasının da verdiği kolaylıkla ilk durağımız “Bayraklı Baba”.

1360’lı yıllarda arkadaşlarının kılıçtan geçirilmesi üzerine, bayrağını teslim etmemek için kendisini feda eden Karacabey’in mezarı olduğu söyleniyor buranın. Bugün gelen ziyaretçilerin bayrak asması için, mezara inen merdivenlerde bayrak satıcıları aracılığıyla turizmin hizmetine verilmiş durumda!

Buradan artık Çanakkale Savaşları’nın izini sürme zamanı… Elimize geçen harita bir zihniyetin özlemi. Atatürk’süz Çanakkale’yi anlatıyor. Atatürk hakkında haritada hemen hemen hiçbir şey yok. Sinirimiz bozuluyor ve bu şekilde yola koyuluyoruz.

Gelibolu Osmanlılar Dönemi’nde 1354 yılında Türklerin hakimiyetine girmiş olsa da, şehrin tarihi Kelt kavmine kadar dayanıyor, fakat maalesef o dönemden pek bir şey yok elde kalan. Günümüzde ise, Çanakkale Savaşları, Türkiye açısından da büyük önem taşıyor, gökten inen meleklerle ya da geceleri fısıldayan evliyalarla değil elbette…

Çanakkale Savaşları’nda 250 bin askerimiz şehit düştü, Mustafa Kemal’in buradaki varlığı, Kurtuluş Savaşı’nın kaynağı durumuna ulaştı. Tarihin en büyük siper savaşlarından biri olarak niteleniyor Çanakkale Savaşları! Mustafa Kemal’in burada söylediği, “ben size taaruz emretmiyorum! Ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir” sözü, bu savaşın nasıl sert ve kanlı bir savaş olduğunu tek başına bile anlatmaya yetecek bir sözdür.

Gelibolu Yarımadası’nı belli bir rota üzerinden turlamaya başladığınızda karşınıza çıkan birçok şehitlik, o dönem burada savaşmış yabancı askerlerin mezarlarını göreceksiniz. Bugün bile halen kazılarda insan kemiklerine rastlanıyor. O dönem yaşananların kalıntıları çok açık bir şekilde gözünüzün önünde.

Örneğin, Akbaş Şehitliği… Burası aynı zamanda askeri hastane olarak kullanılırken, tüm savaş kuralları hiçe sayılarak top ateşine tutuluyor. Yaralı askerler şehit ediliyor. Daha sonra burada Fransız Cephaneliği, Köprülü Hamdi ve Bigalı Ali Rıza tarafından basılıp, pek çok askeri mühimmat Kurtuluş Savaşı’nda kullanılıyor.

Tabii ki Bigalı Köyü!

Gelibolu Yarımadası, aslında uygun bir şekilde “Opet ve Mehmetçik Vakfı” işbirliği ile bir yandan restore ediliyor. Başarılı bir restorasyon olduğu söylenebilir aslında. (Abide kısmını hariç tutuyorum ki o kısım sanırım Opet ve Mehmetçik Vakfı tarafından da düzenlenmiyor.)

Bu köy, Mustafa Kemal’in bir süre karargah olarak kullandığı binanın da bulunduğu köy. Bugün müze olarak geziye açık.

Bu köyden çıkıp yola devam ettiğinizde karşınıza “Kilitbahir Kalesi” çıkacak. Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan ve Çanakkale Boğazı’nın kıyısında yer alan bu kale, o dönem boğazın güvence altına alınması amacıyla yaptırılmış.

Kaleye yakın bir noktada ise Hamidiye Tabyası bulunuyor. Yine Osmanlı Dönemi’nde yaptırılan bu tabya, savaşta da önemli bir rol oynuyor. Yine çok yakında Mecidiye Tabyası ve Seyid Onbaşı heykeli bulunmakta. Seyid Onbaşı, 217 kiloluk bir mermiyi tek başına taşıyıp, İngiliz Ocean Zırhlısı’na ateşleyip, batıran asker olarak biliniyor.

Gezinize Alçıtepe Köyü’nde bir mola verebilirsiniz, biraz yemek yiyip, aynı zamanda Türkiye’nin ilk özel müzesi olan “Salim Mutlu Müzesi” ziyaretinizi gerçekleştirebilirsiniz. Zamanında savaş alanından tarihi kalıntılara toplayarak sergilemeye başlayan Mutlu Ailesi’nden Salim Mutlu adına açılan müze burası. Bu köye adını veren Alçıtepe ise, Çanakkale Savaşları’nın en stratejik tepelerinden birisi.

Sanıyorum Milliyet Gazetesi’nin başlattığı bir kampanya ile yapımı gerçekleştirilen Abide’de sıra. Burası, ben lisede geldiğimde çok daha iyi durumdaydı diye hatırlıyorum. Bu gidişimde biraz hayalkırıklığına uğradım. Törenler için orada sürekli muhafaza edildiğini düşündüğüm plastik sandalyeli çirkin tribünler anıtta görüntü kirliliğine yol açarken, ayrıca daha önce boş olan ve çeşitli topların sergilendiği alanlar da doldurulmuş.

Abideden sonra ilk durağımız Anzak Koyu! Anzak askerlerinin çıkarma merkezi olan bu koy, bugün Yeni Zelanda’dan gelen Anzakların da tören alanı olarak kullanılıyor.

Ve Mehmetçiğe Saygı anıtı. Bir Türk askerinin, alıp yabancı askerlerin siperlerine götürüp teslim ettiği İngiliz Yüzbaşı’yı, Lord Casey’nin anlatımıyla tasvir eden bu anıt Anzak Koyu’na yakın bir bölgede bulunuyor.

Anzak çıkarması nereyi hedefliyordu? Kanlısırt’ı… Buna atfen, Kanlısırt’ta bugün bir yazıtla olanlar, 1520 şehit, 1420 yaralıya rağmen Kanlısırt’ın savunulduğu anlatılıyor.

Çanakkale Savaşı’nın en çok şehit verilen yerde bugün 57. Alay Şehitliği yer alıyor. 13 Ağustos 1915 günü, 57. Alay’ın tüm askerleri çarpışarak şehit düştüler bu bölgede.

Conkbayırı… En kanlı çarpışmaların yaşandığı yerlerden biri olan bu tepede siperler, kitabeler ve Yeni Zelandalılar’ın en büyük anıtı bulunmakta.

Mustafa Kemal’in hayatını kurtaran saat de bu bölgede parçalanıyor. Bugün, “Atatürk’ün saatinin parçalandığı yer” şeklinde bir tabela ile o bölge insanların ziyaretine açık.

Elbette siperler de bugün yer yer restore edilmiş bir şekilde ziyarete açık. Bazı noktalarda ise siperlerin çukurları yalnızca görülebiliyor, herhangi bir restorasyona uğramamışlar ve siper olduklarına dair herhangi bir belirti de o çukurların siper biçiminde devamlılığı dışında yok.

Arıburnu, Büyük Anafarta Şehitliği, Suvla Ovası gibi bölgeleri de Gelibolu Yarımadası’nın mutlaka görülmesi gereken yerleri. Bu atmosferde gezerken, burnunuza ister istemez barut kokuları da gelecektir.

Tarihimizin bu önemli sayfasıyla ilgili tarihi bilgilerden çok, küçük ve eksik bir gezi rehberi niteliğinde bir yazı yazmaya çalıştım. Atatürk’ün söylediği ve çok önemli bulduğum bir sözle bu yazıyı bitirmek istiyorum:

” Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarınız verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

 

 

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Add comment