Yunanistan 5 – İskeçe (Xanthi)

Yunanistan’da son sabah… Kavala’dan İskeçe’ye bir günübirlik tur yapacağız bugün.

KTEL Kavala’dan kalkan otobüsler, yaklaşık 1 saat 15 dakikada varıyorlarİskeçe’ye. Tüm köylere gire çıka ve her durakta dura kalka, daha çok dolmuş gibi (5.40 Euro)Vardıktan sonra, şehir merkezine kolaylıkla yürüyebilirsiniz.

İnip, içgüdüsel olarak bir yöne yürürken bir büfeye yol soruyorum nitekim ben ve ilk olarak nereli olduğumuzu soruyor büfeci, ardından da Türkçe konuşmaya başlıyor. Daha ilk andan belli, bu şehir biraz daha farklı olacak.

Şehir merkezine varıyoruz, ilk olarak meydanda bir yere oturup bir öğlen yemeği yiyoruz. Etrafta çok fazla Türk dolaşıyor, nitekim bu şehirde halen Türkler yoğun olarak yaşıyorlar. Meydanda büyük bir kilise ve bir de saat kulesi var.

İskeçe’nin bir turizm ofisi yok, fakat şehrin çeşitli yerlerine yürüyüş rotaları öneren ve neyin ne olduğunu gösteren haritalar koymuşlar. Ayrıca, binaların üzerinde de o binaların ne olduğuna dair bilgileri gösteren levhalar bulunuyor. Çok turist çekmiyor olsa da, turizm açısından çok da yetersiz olduğu söylenemez kısacası şehrin. Şehrin bir haritasını kitapçılardan bulabileceğimizi söylediler, ama ben rastlayamadım. Gazete büfelerinde dahi yoktu. Şehrin haritası Lonely Planet kitabında da bulunmuyor, dolayısıyla eğer başka bir imkanınız yoksa, koyulmuş haritalara bağlı olmak durumundasınız.

Bugün adı hala Türk mahallesi olarak geçen, “eski Xanthi” olarak da bilinenmahallere girerken, kafelerin olduğu bir meydandan geçiyoruz. Kafelerden birinin adı Central Perk. Friends seyredenlere tanıdık gelecek bu isim, dizideki kahramanların vakitlerinin önemli bir bölümünü harcadığı kafenin adı idi Central Perk ve buranın logosundan da anlıyoruz ki, diziden esinlenilmiş kafeye bu isim koyulurken.

Bu noktadan sonra yukarı doğru devam ettiğinizde Türk mahallesine girmiş bulunuyorsunuz. Ben biraz şehirden ve biraz da yaşadıklarımızdan bahsedip, ondan sonra sizi fotoğraflarla başbaşa bırakacağım. Fotoğrafların ardından da Yunanistan’a veda edeceğiz.

Şehir, Yunanistan’ın “Traki” bölgesinde bulunuyor, yani aslında okunuşu ve tonlaması “Trakya” ile benzer. Türk mahallesi denilen bölge, hakikaten Türk esintileri taşıyan bir bölge. Küçük eski evler, daracık sokaklar… Bazı evler çok bakımsız, bazıları ise iyi durumda. İyi durumda olanların çoğunda Yunanistan bayrağı var, sanıyorum bu mahallede oturan ender Yunanlar, evlerine bayrak asıyorlar.

Sokak aralarında dolaşırken, Hande Yener duymak çok da şaşırtıcı olmuyor. Burası söylediğim gibi, şehrin Türk nüfusuna ev sahipliği yapan bir mahalle, evlerin hemen hepsinde Türk kanallarına ayarlanmış büyük uydu antenleri var.

Ayrıca, yer yer büyük konaklar da görüyorsunuz. Bu bölge, tütün bölgesi.Zengin tütün tüccarları, zamanında bu konaklarda yaşıyormuş. Konakların birçoğu bugün devlet hizmetine tahsis edilmiş durumda.

Burada yaşayan Türklerin durumu nedir, bu az çok anlatılıyor her yerde. Fakat ben size başka bir noktadan bahsetmek istiyorum. Sokağın birinden yürürken, nereye gitmemiz gerektiğine dair şüpheye düştük. Aramızda konuşurken, bir adama rastladık. Adam bizi dinledi epey, fakat hiç sesini çıkarmadı. Türk olduğu belli, ama biz de hiçbir şey sormadık. En nihayetinde, “camiiye gidin, camiiye…” dedi ve ardından, “sonra da şuradan aşağı şehir merkezine inebilirsiniz” diye ekledi o kadar.

Biraz daha yürürken, ellerinde torbalarla dönen bir başka Türk’e rastladık. “Biz burada birbirimizi hiç sevmiyoruz” dedi, “komşu komşunun kuyusunu kazıyor burada, halbuki şu dağın orada bir köy var, o köyde herkes sever birbirini, Ramazanda iftar sofraları kurulur, ama burada yok o komşuluk, herkes birbirine düşman” diye ekledi. Çok uzun yıllar olmuş, gitmemiş Türkiye’ye hiç. Gitme ihtiyacı da hissetmemiş herhalde. Tatlı, samimi bir adamdı. Aynı tavsiyeyi o da verdi bize, “camiiye gidin, camiiye…”

Biz camiiye gitmedik, fakat kendisine teşekkür edip ayrıldık, şehir merkezine döndük. Şehir merkezinde bir anda bir bomba atılmış gibi ortalık boşalmıştı. Gezdiğimiz yerler, şu ana kadar yoğun turist çeken yerler olduğundan bunu çok hissetmemiştik, ama İskeçe’de mesai saat 3’te sona ermiş, her yer kapanmış ve insanlar ortalıktan çekilmişti.

Şimdi şehrin fotoğraflarını paylaşıyorum, ardından da Yunanistan’a veda edelim.

Kavala’ya dönerken bindiğimiz otobüste, çok tanıdık melodiler çalınıyor kulağımıza. Mesela, bizim Sarışınım olarak söylediğimiz şarkı burada, “Dinatha” diye söyleniyor. Ya da “Kalenin Bedenleri” çalıyor elbette Yunanca olarak yolcuğuluğun bir yerinde.

Kavala’ya vardıktan sonra yaptıklarımızı biliyorsunuz Kavala yazısından.Sonra, saat 23.15’te Alpar Turizm’in otobüsüne biniyoruz Oceanis Otel’in önünden. Otobüs tamamen dolacak diye “müjdeliyor” muavinGiderken, İskeçe’ye ve Gümülçine’ye uğruyoruz. Gece yarısını geçe sınıra varıyoruz.Biraz free shoptan alışveriş yapıyoruz. Türk tarafındaki free shop’tan daha ucuz Yunan free shop’u. Barbayanni alıyoruz elbette, meşhur Yunan uzosu. Biraz feta dayanamayıp…

Otobüsün televizyonunda şarj ettiğim MP3 çalarımla, Yunanistan’dan çıkana kadar Yunan müzikleri dinliyorum hiç uyumadan. Burası benim hayallerimin ülkesiydi. O esnada kafam öyle bir durumda ki, “bir daha başka yere gitmek istemiyorum, her sene buraya gelmek istiyorum” diyordum, şimdi o kadar değilim tabii.

İlk yazıda da söylemiştim, gelmeden önce kafamda şüpheler vardı, “ya hayalkırıklığına uğrarsam…” diye. Göreceğim yerlerden ziyade, insanlardan yanaydı benim tüm hevesim. Fazlasını buldum, sarılanlar, sevgi sözcükleri söyleyenler. Ne zaman Türkiye’den geldiğimizi duysalar sürekli gülümseyenler...

Gerekçeleri elbette hepimizin malumu, ama sonra mübadeleyi düşündüm, beni en çok bu kısım etkiliyor aramızdaki ilişkide. Buradan göçenler, oralı olamadı, oradan göçenler buralı. Emanet Çeyiz’de bir amca diyordu, “iyiydik biz beraber…” diye.

Benden Selam Söyle Anadolu’ya kitabı geldi aklıma, yazar Dido Sotiriyu ve küçük Şevket, nasıl da çocukça umuyorlardı, “belki Allahlarımız arkadaş olur…” diye. Yazar diyordu en sonunda, “Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı. Benden selam söyle Anadolu’ya. Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin…”

Sabah saat 06.30′da İstanbul’a varıyoruz. Yunanistan epey uzakta artık.

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *