Trenden iner inmez karşıma, Doğu Berlin’in sevimli trafik ışıkları “ampelmann” çıkıyor, şaşırıyor ve seviniyorum, henüz Berlin’e gitmemişim ve üstelik ampelmann’ın gerçekten bizim Doğu ya da Batı’da olduğumuzu simgeleyen bir şey olduğunu zannediyorum, bir an ampelmann niye burada diye sorgulamaya başlıyorum. Trafik ışıkları neden böyle?
Sonradan araştırınca öğreniyorum ki, ampelmann burada, çünkü çocuklar bu sayede trafik ışıklarını daha kolay öğreniyor ve daha dikkatli oluyorlar. Doğu (ya da Batı) Almanya’da olmamızla bir ilgisi yok.
Esslingen’deyim, aylardan Nisan, ama hava haddinden fazla soğuk, sokaklar boş. Burası Stuttgart’tan yalnızca bir banliyö treniyle gelebileceğiniz, eski ve özgür bir imparatorluk şehri. Özgür bir imparatorluk şehri, çünkü prensler ya da dükler tarafından yönetilmeyip, doğrudan imparatorluğa bağlı bir şehir olarak varlığını sürdürmüş Esslingen. Bu döneminde ise şehre karakterini veren mimari ortaya çıkmış. 13 ve 14. Yüzyıllarda yapılmış bugün gördüğümüz önemli yapıların birçoğu bu şehirde, fakat birçok Alman şehrinde olduğu gibi, bu şehir de İkinci Dünya Savaşı’nda az da olsa hasar almış, fakat dokusunu çok kaybetmemiş, savaşın ardından restore edilmiş. Savaş sonrasında Esslingen, Doğu Almanya’dan oldukça fazla sayıda göç de almış.
Tren istasyonunda inip de tarihi şehir merkezine yürüdüğünüzde, şehrin meydanında büyük, pembe bir bina çekecek dikkatinizi. 1422 yılında, “Vergi Dairesi” olarak yapılmış bir bina burası ve şehir yönetimi “olabildiğince prestijli olsun” dediğinde, ortaya bu bina çıkmış. Tarih boyunca bir buluşma merkezi, mahkeme gibi işlevler kazanmış. Hatta idam kararları buradan halka duyurulmuş. Bu binanın arka yüzü ise, adeta size bir başka binaya bakıyormuşsunuz hissi verecek şekilde yapılmış. Bu kısımda ise et ve ekmek satışının yapılmasının yanı sıra, içerideki alanda özel günlerde dans etkinlikleri gerçekleştirilmiş.
Özellikle Esslingen’e yukarıdan baktığınızda, Esslingen’in siluetinde baskın bir unsur olan büyük kilise, “Church of Our Lady”, tarihi şehir merkezindeki en yeni yapı. Yapımı 1475 yılında bitirilmiş ve Ensinger ve Böblinger isimli ünlü ailelerin ustaları bu yapının inşasında görev almış. Kilise uzaktan ya da yakından, her haliyle büyük ve etkileyici gözüküyor. Özellikle yapının dış cephesindeki betimlemeleri uzun süre inceleyebilirsiniz.
Esslingen’in yukarıdan görünce dedim… Bunu yapmanızın kolay yolu var, Esslingen Kalesi… 700 yıldır şehri yukarıdan seyrediyor bu kale. Çok yorucu olmayan bir tırmanışla ulaşabiliyorsunuz. Siper niteliği taşıyan korunaklı merdivenlerden çıkabileceğiniz gibi, kaleye kadar çıkan yokuşlu bir yolu da tercih edebilirsiniz. Üstelik bu kale, hiçbir zaman bir soylu ailenin tekelinde olmamış. Halk tarafından, şehrin korunması amacıyla kullanılmış.
Trenle Esslingen’e gelirken etrafınızı seyrederken göreceğiniz ve hatta kaleden şöyle bir baktığınızda fark edeceğiniz gibi, burası aynı zamanda bir şarap şehri. 1486 yılında, şehir konseyi, “Esslingen’in ticareti şaraba dayanmaktadır” diye karar almış ve o günden bugüne denir ki, “her kim ki Esslingen’i gerçekten tanımak istiyorsa, şarap barları bunun en iyi yoludur.” Her ne kadar ben denk gelemesem de, Esslingen’in aynı zamanda her yıl Ağustos ayında düzenlenen bir şarap festivali de varmış.
Almanya ve Ortaçağ şehirleri denilince gözünüzün önüne gelen tipik mimariyi görebileceğiniz, eğer Stuttgart’taysanız bir gününüzü ayırıp, farklı bir şehir görmenin tadına varabileceğiniz bir yer Esslingen. Üzüm bağları, sokakları ve şaraplarıyla, orada…
Not: Esslingen’e Stuttgart’tan S-bahn ile kısa sürede ve kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Leave a reply