Bratislava (ve elbette Cumil)

Viyana’ya giden herkesin genelde günübirlik de olsa uğradığı bir şehirdir Bratislava, Slovakya’nın başkenti… Bundan birkaç sene önce, üstelik uzun süre kalmış olmama rağmen, uğramamıştım Bratislava’ya, bu yıl tekrar gittiğimde es geçmek istemedim.

Gitmeden önce nedense bende “karanlık bir şehir” beklentisi vardı Bratislava ile ilgili. Biraz harabe, sokakları boş ve kasvetli bir yer olarak görmeyi bekliyordum Bratislava’yı.

Bu hislerle biniyorum Viyana’dan otobüse ve henüz bir saat bile olmadan Bratislava’ya varıyorum ve inip de yürürken Stary Mesto’ya (tarihi şehir merkezi), tüm beklentilerimin boşa çıktığını görüyorum. Burası öyle karanlık bir şehir değil, hava soğuk ve kapalı olmasına rağmen üstelik, öyle kasvetli olduğu da söylenemez. Genişçe bir caddeden merkeze doğru yürürken daha, seviyorum Bratislava’yı.

img_0777

Bratislava 907 yılında ilk kez ortaya çıkmış, fakat en görkemli günlerini Avusturya – Macaristan İmparatorluğu döneminde yaşamış. O dönemde burada bir Academia Istropolitana adında bir üniversite kurulmuş ki bugün bu üniversite hala faaliyette. Budapeşte, Osmanlı hakimiyetinde iken, Macar meclisi ufak çaplı toplantılarını Bratislava’da yapmış.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ise şehir Çekoslavakya’nın ikinci büyük şehri haline gelmiş. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, şehre yapılan bir otoyol sebebiyle, şehir dokusunu (ve ruhunu) önemli ölçüde kaybetmiş.

img_0771

İlk olarak, bir iddiaya göre Bratislava’nın en çok fotoğraflanan “yapısından” bahsedeceğim size.

Cumil adı verilen bronz bir “heykel” var Bratislava sokaklarında. Bir kanalizasyon kapağından çıkmış, etrafı gözetliyor. Nitekim cumil bir nevi “merakla bakınan bir tip” anlamına geliyor Slovakça’da.

Bu heykel iki kez arabalar tarafından zarar görmüş üstelik. Bunun üzerine heykelin yeri değiştirilmiş ve tam da yanı başına “man at work” tabelası konulmuş.

Cumil’in (ve diğerlerinin) yapılış amacı ise aslında çok basit: Ülkeye turist çekmek… Politik değişimin ardından, yeni fikirler düşünülürken, şehrin çeşitli yerlerine bu “garip” heykelleri yerleştirmek gelmiş akla ve uygulamaya geçilmiş.

Nihayetinde, Slovak heykeltraş Viktor Hulk tarafından yapılan Cumil de 1997 yılında Bratislava sokaklarındaki yerini almış.

img_0868

Bunun gibi başka heykeller de var Bratislava sokaklarında. Fotoğrafçı, bankta oturan adam gibi… Bu haliyle de sokaklar biraz Eskişehir’i hatırlatıyor. (ya da belki Üsküp’ü, artık hangisini isterseniz…)

Fakat elbette mimari olarak Bratislava’nın bu iki şehirle de ilgisi yok.

img_0875

img_0784

Bratislava aslında bir nevi karışım… Bir yanda sosyalist dönemden kalma apartmanlar nehir kıyısında kendisini gösterirken, birkaç adım sonra Avusturya – Macaristan etkileri görülmeye başlıyor. Nehirden geçen köprü, modern bir anlayışla yapılmaya çalışılıp, silueti bozuyor ve bu haliyle İstanbul’daki Haliç Metro Köprüsü’nü andırıyor.

img_0862

Nehrin kenarından yürüyüp, biraz şehrin dışına doğru çıktığınızda, bir de mavi bir kilise görüyorsunuz ki Bratislava’nın karanlık bir şehir olduğu şeklindeki önyargıma son darbeyi bu kilise vuruyor.

img_0843

Viyana’ya kadar gitmişken buraya ayıracağınız bir gün, sizin için kesinlikle zaman kaybı olmayacaktır. Üstelik eğer mevsim uygunsa, otobüs ya da tren yerine, Tuna’dan tekneyle Bratislava’ya ulaşmanız da mümkün. Ben yapamadım ve içimde en çok kalan da bu oldu…

Eğer tek gün ayırdıysanız, muhtemelen kaleye çıkmaya vaktiniz olmayacaktır. Böyle bir durumda zaten kaleyi es geçip, şehrin sokaklarında vakit geçirmek daha mantıklı olacaktır. Kafelerle dolu meydanlar, güzel heykeller, Avrupa’da görmeye alışık olduğumuz kiliseler, katedraller ve elbette arada kalmışlığıyla Bratislava, Viyana’nın yanı başında, en çok da bu yüzden, sizi bekliyor.

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *