Karlı Bir Günde Bled Gölü

2013 yılında Slovenya’da düzenlenen Ana Desetnica tiyatro festivaline davet edilmiştik Ankara’da beraber çalıştığımız ekibimizle… Bitmek bilmeyen bir bürokrasi ve her böyle işte olduğu gibi bir türlü ilerlemeyen bir süreç dizildi önümüze.

Nisan – Mayıs arasına geldiğimizde hala bir belirsizlik vardı önümüzde ve benim yedek plan olarak ayırttığım uçak biletimin rezervasyon süresi doluyordu. Belki hata yapıyordum, ama evde kalmayı da göze alamadım ve “bana müsaade” diyerek ben Slovenya’dan çekilip kendi planımı yaptım. Ne yalan söyleyeyim, biraz da içimde kaldı… Nihayetinde ekibin planı Haziran’da kesinleşti ve Temmuz’da yola çıkıp Slovenya’ya gittiler, bense Viyana’dan başlayarak Orta Avrupa’yı dolaştım.

O gün bugündür aklımda Slovenya ve işte gidiyorum. Münih’ten kiraladığımız arabayla çıkıyoruz yola. Üç kişi olunca ve uygun fiyata da kiralık araba bulunca arabanın rahatlığı daha cazip geliyor. İlk durağımız bu yazının da konusu olan Bled.

Öncelikle siz de eğer bizim gibi Almanya’dan arabayla Slovenya’ya gitmek isterseniz birçok şirket (hatta bizim baktıklarımızın tümü) Alman arabalarıyla Slovenya’ya gitmenize izin vermiyor. Slovenya hala riskli ve eski Doğu bloku ülkelerinden kabul ediliyor, AB’ye girmiş olsa bile AB’nin patronu Almanya nezdinde kabul görememiş gibi bir durum var. Aynı zamanda kira ücretine ek olarak, sınır geçeceğiniz için ortalama 20 – 25 Euro arası da bir ek ücret veriyorsunuz. Sigortaların bir kısmı Slovenya’da geçmiyor, onun için şirketleri araştırıp size Slovenya’da da güvence sağlayan bir şirketten kiralarsanız daha iyi olur. Tüm bu dediklerim Almanya’dan yapılacak kiralamalar için geçerli tabii…

Münih’ten yaklaşık 3.5 saatlik bir yolculuğun ardından varıyoruz Bled’e, kar çiseliyor.

Bled’den ilk olarak 1004 yılında bu ismiyle bahsediliyor. Bugün kalenin bir parçası olması muhtemel bir kule var sadece o dönem. Bled burada kurulan sanatoryumun ardından ün kazanıyor, 20. yüzyıl’da Avusturya İmparatorluğu’nun en önemli sağlık merkezi olarak öne çıkıyor. Sonrasında Tito dahil Yugoslav liderlerin yazlığı haline geliyor.

Göl kenarında yürürken her noktasında ayrı bir manzara sunuyor size. Kar olması beni mutlu ediyor. Sis basmış durumda, hani hava biraz açık olsa, o beyazlar içinde nasıl güzel fotoğraflar çıkar diye düşünüyorum.

DSC05487

Gölün ortasında bulunan adaya “pletna” adı verilen kayıklarla ulaşmak mümkün. Biz kış olduğu için ve hava da çok soğuk olduğu için bu maceraya girişmiyoruz. Adada bir kilise ve bir de müze var. Adaya ulaşım için vereceğiniz ücret dışında, adaya giriş ücretli değil.

DSC05497

Bled Gölü’nün en güzel manzaralarından birini Bled Kalesi’nden görmeniz mümkün. Kaleye giriş ücretli. Kale aynı zamanda bir müzeye ev sahipliği yapıyor ve bir de şarap mahzeni, yanı sıra şarap satış mağazası barındırıyor.

DSC05538

Kaleye ücretsiz girmek isterseniz tepedeki Castle Restaurant’ta rezervasyon yaptırabilirsiniz. Restaurant ücretleri genele göre biraz pahalı.

Kaleye üç ayrı yoldan ulaşım mümkün, “Grad” oklarını takip etmeniz yeterli. Biri otoparktan başlayan bir patika, bir diğeri Kale Hamamı’ndan ve sonuncusu ise St. Martin Parish Kilisesi’ne yakın bir noktadan başlıyor. Aynı zamanda kalenin girişine çok yakın bir noktaya kadar arabayla gidip sonrasında iki dakikalık bir tırmanışla kaleye ulaşmanız da mümkün. Kalenin oradaki otoparkın ücretli olduğuna dair işaretler olsa da mevsim sebebiyle olarak bizden ücret isteyen kimse olmadı ve parkmetre de yoktu. Şehirdeki park ise ücretli. Kalacağınız saate göre parkmetre’den sizin bilet almanız gerekiyor.

Kaleden görünen Bled Gölü manzarası gerçekten etkileyici. Yazın görenler de hep gölün çok güzel olduğundan bahsediyorlar, fakat ben yine de kışın gördüğüm için memnunum. Karlı manzaraları seviyorum, üstelik havanın soğukluğu turist kalabalığının da olmamasını sağlıyor.

DSC05524

DSC05527

Bled’in bir de milföy hamurundan yapılan ünlü bir tatlısı var; “kremna rezina”, Bled Usulü Kremalı Kek. Bu tatlıyı yemek için en iyi yerlerden biri olarak her kaynakla Bled Gölü’nün kenarında bulunan Park Cafe gösteriliyordu. Park Hotel’in hemen önünde, göle nazır bir de terası bulunan bir mekan burası ve bu tatlının mucidi olarak da geçiyor.

Tatlının çok özel bir yanı var mı? Bence yok… Fakat Bled’e kadar gitmişken Bled tatlısı yemeden dönmek istemeyiz herhalde? O yüzden Park Cafe’ye oturup bu milföylü pastayı yiyoruz. Ayrıca mekanın diğer tatlıları da iştah açıcı görünüyor.

IMG_2924

Tatlımızı da yediğimize göre Bled’e veda vakti… Biz başka hayallerle Bled’e yakın küçük bir kasaba olan Radovljica’ya uğruyoruz, fakat genel olarak mevsim itibariyle terk edilmiş görünüyor. Akşam yemeğimizi burada bulunan bir restaurantta yiyoruz, Slovenya’da ilk günümüzde Balkan mutfağı sularında dolaşıyoruz. Cevapcici ve ilgisizce yanına şarap, çünkü gelmeden okuduk ki Slovenya’nın şarapları harika ve hakkı yeniyor. Yerinde görmek lazım.

Yeme içme mevzularına Ljubljana yazısında gireceğim. E yemeğimiz de bittiğine göre biz Ljubljana’ya doğru yola çıkıyoruz. Bakalım bizi nasıl karşılayacak?

DSC05544

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *