Berlin’den Kalan

İlk gün duvar ve meclis ziyaret kısmı bittikten sonra, ikinci gün soluğu Museumsinsel’de aldım ki bu kelime “Müze Adası” anlamına geliyor. Anlaşılacağı gibi, bu bölgede bulunan birçok müze var, hepsini tek bir anda ziyaret etmeniz vakit darlığında mümkün değil. Dolayısıyla, ya gün sayınıza göre seçimde bulunacaksınız, ya da Berlin’e ayıracağınız zamanı daha uzun tutacaksınız.

Ziyaret edeceğiniz müze sayısı eğer fazlaysa ve vaktiniz varsa, Museumpass almanız kesinlikle yararlı olacaktır. Bunun için şehrin çeşitli yerlerinde bulunan turizm bürolarını kullanabilirsiniz. Üç gün boyunca şehirdeki birçok müzeye giriş hakkı veriyor bu kart size, ücreti ise 24 Euro. (Öğrenci 12 Euro ve Türk öğrenci kartları geçerli.) Museumpass hakkında ayrıntılı bilgi için buradan…

Aynı zamanda planınıza göre Berlin Welcome Card da alabilirsiniz, bu kart ile eğer şehir merkezini kapsayan bir bölgede kalacaksanız ve de ulaşım kullanmayı düşünüyorsanız sınırsız bir şekilde ulaşımı kullanabiliyorsunuz. Aynı zamanda Museuminsel müzelerini de kapsayacak şekilde alırsanız üç gün için 42 Euro veriyorsunuz. Diğer Berlin Welcome Card seçenekleri için ise buradan…

Museumpass almanız ve de Berlin’de ulaşım da kullanmak istemeniz halinde ise günlük ulaşım bileti 7 Euro, tek biniş ise uzun mesafe 2.70 ve kısa mesafe ise 1.70 Euro. Berlin’de metro ve s-bahn trenlerinde zaman zaman kontrole denk geldiğimi de belirtmek isterim.

Museuminsel’de bulunan müzelere geri dönelim. Bunlardan bizi en çok ilgilendireni herhalde Pergammon Müzesi’dir. Bergama’dan alınan (kaçırılan değil, maalesef tüm resmiyetiyle alınıp götürülen) Zeus Tapınağı bu müzede sergileniyor. En azından öyleydi, fakat müze uzun sürecek bir tadilata girmiş durumda. Zeus Tapınağı kısmı da maalesef kapalı. Ünlü buluntulardan yine Türkiye’den götürülen Milet Kapısı’nı görebiliyorsunuz.

IMG_2547

Buradaki müzelere hızlı girmenizi sağlayan ayrı bir bilet çeşidi de mevcut, fakat pass olma özelliği taşımıyor. Yukarıda anlattığım kartları kullanacaksanız, sıraya girmeniz gerekecek. Pergammon Müzesi’nde Nisan’da sabah erken saatte ve soğuk bir havada 1.5 saat civarı sıra bekledim, sanırım bu yazın yoğun sezonda daha uzun olacaktır. Zaten sıranın çeşitli yerlerinde kalan tahmini bekleme süreniz yazıyor.

Benim görüşüme göre ise Zeus Tapınağı tadilattayken giderseniz bu müzeye, Türkiye’den ziyarete gitmiş biri olarak, o kadar uzun süre sıra beklemenize değmeyecek. Bizim için diğer buluntuların birçoğu Türkiye’deki birçok müzede (en küçük bir şehrin yerel müzesinde dahi) karşımıza çıkacak nitelikte. O yüzden mutlaka görmenizi gerektirecek bir durum yoksa, sırayı beklemekle zaman kaybetmek yerine (Zeus Tapınağı açıldıysa gittiğinizde görmenizi tavsiye ederim) başka noktalara çevrilebilir rota.

Mısır’dan birçok eseri bulunduran Neues Müzesi, Roma ve Yunan Medeniyetleri’ne ait eserler barındıran Altes Müzesi ve Ortaçağ’dan kalma eserler için ise Bode Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.

Museuminsel’in hemen yakınında ise meşhur Berliner Dome bulunuyor.

IMG_2580

Burası 1900’lü yılların başlarında yapılmış bir kilise olmanın yanı sıra, bugün müze ve konser salonu olarak da kullanılıyor. Museumpass ile giremiyorsunuz, giriş ise 5 Euro. Manzarası için en çok ziyaret ediliyor sanırım, kubbelere doğru yükseldikçe ortaya çıkan görüntü gerçekten çok güzel. Asansör yok, uzun bir tırmanışla yukarı ulaşabiliyorsunuz, fakat sık sık katlarda durduğunuz ve düz yolda yürüdüğünüz için yorucu olmuyor.

Bir diğer müze de Yahudi Müzesi (Jüdisches Museum). Burası gerçekten çok iyi hazırlanmış ve amacına ulaşmış bir müze, olur da tüm müzeyi gezmeye karar verirseniz en az 4-5 saatinizi içeriye ayırmanız gerekir. Elbette soykırımı anlatan bir bölümle başlıyor müze ve ardından Yahudiler’in günlük hayatını, geleneklerini, yaşayışlarını ve tarihlerini anlatan özenle hazırlanmış bir bölüm başlıyor.

IMG_2488

Bir diğer büyük ve önemli müze ise Deutsches Technikmuseum, Alman Teknik Müzesi. Alman tarihinin önemli teknolojik dönemeçlerinin yanı sıra, burası dünyanın ilk bilgisayarını da barındırıyor, en azından öyle kabul ediliyor. Müze interaktif bir müze olarak kabul edilebilir.

IMG_2826

Gelelim Berlin’in en ikonik yapısı olan TV Kulesi’ne… Tam Alexandraplatz’da bulunan bu kuleye çıkış için mutlaka erken saatlerde orada olmanız gerek sabah, yoksa upuzun bir kuyruk sizi bekliyor demektir. 1969 yılında yapılıyor bu kule, Doğu Almanya tarafında… Bugün ise turizmin hizmetinde, ben Berliner Dom’a çıktığımdan, hem kuyruğa girmemek için hem de ücret bana epey fazla geldiğinden kuleye çıkmadım.

IMG_2124

Berlin’de bir de Türkler’in yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg bölgesinden bahsetmek gerek. Sadece Türkler’in değil, buraya gelen birçok turistin uğrak noktalarından biri olmuş bu mahalle. Bir yandan aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi, fazlasıyla “Türkiye”, bir yandan ise bünyesinde barındırdığı kafeler, yaşam tarzı ve binalarla diğer turistlere bir “mozaik” sunuyor.

IMG_2780

Ayrıca mahallede birçok binada graffitiler bulunuyor, bunların bir kısmı ünlenmiş olacak ki, elimdeki haritada isimleriyle işaretlenmişlerdi.

Aynı zamanda Kreuzberg’e çok yakın bir noktada, Berlin’in eski havaalanlarından biri olan Tempelhof bulunuyor. Burası bugün olduğu haliyle bırakılarak, park haline getirilmiş. Havaalanları benim -belki biraz da korkum sebebiyle- ilgimi çeken yerler olduğundan oraya da uğramadan edemedim.  Tüm Berlin seyahatimde olduğu gibi dondurucu bir soğukta, koca uçak pistini baştan sonra yürüdüm ve yüzüme vuran rüzgarın keskin soğuğuna rağmen diğer kapıya kadar azimle gezerek devam ettim.

Bu park yazları köpek gezdirenlerden, mangal yakmaya gelenlere kadar birçok insanı ağırlıyormuş.

Berlin yazısının sonunu ise Ampelmann’la bağlamak istiyorum. 1961 yılında Berlin’de ortaya çıkan Ampelmannlar, zamanla çocuklara verilen trafik eğitimlerinde kullanılmaya başlandı ve bir süre sonra çizgi romanlarda dahi trafik ışığı olmaktan bağımsız bir şekilde karakterler olarak kullanıldı. Birleşme sonrası ilk planda kaldırılsa da, 2005 yılında yapılan kampanyalarla geri getirildi. Ki her ne kadar normalde Doğu Berlin’in bir sembolü olsa da Batı Berlin’de dahi kullanıldı ki bu durum beni kafamı karıştıran bir konuydu gezerken.

Zira bugün dahi ben o ışıkların Doğu – Batı bölgelerinde, eskiden oldukları yerde olduklarını düşünüyordum.Dolayısıyla ilk zamanlar Ampelmann gördüğümde Doğu’da olduğumu düşünürken, Batı Berlin’de olduğuma emin olduğum durumlarda Ampelmann’a rastlayınca garipsedim. Sonradan araştırdığımda ise bu bilgilere ulaştım.

Ampelmann’ın aynı zamanda mağazası da var ve orada Ampelmann baskılı çok güzel ürünler de satılıyor.

IMG_2125

Ve Berlin’e veda vakti. İlk yazıda söylediğim gibi, ben sevmeye hazır gittim Berlin’e ve gerçekten de çok sevdim.

Daha önceki yıllardaki önyargılarım sizde de olabilir. Berlin çok görmeye değer gibi gelmiyor olabilir size, ilk fırsatta gidilecek yerler listelerinize girmeyebilir. Fakat, Berlin dışarıdan göründüğünün aksine, Avrupa’da göreceğiniz en güzel şehirlerden biri olacak.

En nihayet Yola Çıkmalı ve bu yol listelerinizde mutlaka Berlin de olmalı!

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *