Atatürk’ün İzinde Ankara

Bugün dönem dönem yaptığım bir turu tekrarladım Ankara’da. Anıtkabir’e gittim ilk olarak. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar gelmişti otobüslerle Atatürk’ü ölüm yıldönümünde ziyarete, doldurmuşlardı Anıtkabir’i. Bir yandan da ülkemizde bulunan turistler geziyor, insanların hallerini fotoğraflıyorlardı şaşkın gözlerle.

IMG_9385.JPG

Avlunun boş göründüğüne bakmayın, asıl kalabalık etraftaydı çünkü. Anıtkabir’i bilenler bilir, bayrak direğinin oradan başlıyor sıra ve avluyu dolaşıyordu. Müzeye girmek için de bir o kadar yoğun bir başka sıra vardı. Sıranın tamamı kadraja sığmadığından gösteremiyorum, belki şu parçası bir fikir verir ve yukarıdaki fotoğrafta da görüyorsunuzdur bir ihtimal sırayı.

IMG_9386.JPG

Tekerlekli sandalyeli, zor yürüyen, yaşı oldukça ilerlemiş ve merdivenleri adım adım çıkan insanlar da gelmişlerdi Anıtkabir’e, küçücük çocuklar da. Avluda sürekli Atatürk’ün sesinden Onuncu Yıl Nutku yayınlanıyordu. Duygulanmadan olamıyor tabii insan böyle bir atmosferde, böyle bir yerde gözleri doluyor, gözyaşlarını tutamıyor. Anıtkabir’de beni çok etkileyen bir görüntü daha vardır eskiden kalma, kar yağdığı bir gün gitmiştim ve mozole’nin bulunduğu bölümden dışarı doğru karlar uçuşuyordu rüzgarla. Niyeyse o görüntü de çok etkilemişti.

Aslanlı Yol’da Vatikan Büyükelçisi’ne rastladım, çelenk bırakmaya gidiyordu. Görevlilerin insanlara yaklaşımı, böyle bir yoğunlukta daha da çok dikkatimi çekti. Mozole başında çok fazla vakit geçirilemiyor, oradaki görevli asker insanları çabuk olması konusunda uyarırken, “biliyorum, ayrılamıyorsunuz ama çok kalabalık, herkes girecek buraya, biraz daha hızlı olursak” gibi bir tabir kullanıyordu. Yani Anıtkabir’e geldikleri için onları kurallarla boğmak yerine, minnettarlıkla karşılayan bir yaklaşımdı, hoşuma gitti. Daha önce bu yaklaşıma çok dikkat etmemişim demek ki.

Anıtkabir’den çıktıktan sonra, Tandoğan üzerinden Ankara Tren Garı’na yürüdüm. Amacım Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında karargah olarak kullandığı Direksiyon Binası’nı görmekti.

IMG_9387.JPG

Bu binanın bazı özellikleri şöyle:
-Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünü ilk kez söylediği bina.
-İnönü ve Sakarya Savaşlarının genel harekat planları bu binada hazırlanmış.
-Büyük Millet Meclisi’nin açılışının çocuk bayramı olarak kutlanması planı ilk kez bu binada konuşulmuş.

Acı konuşmaya başlıyorum, bina Gar içerisindeki bekleme salonunda bulunan yönlendirme oklarında “Demiryolları Müzesi” olarak geçiyor. Binaya gidene kadar Atatürk’ün Karargah Konutu olduğuna dair hiçbir bilgi edinemiyorsunuz belirgin olarak benim gözümden kaçmadıysa, yani eğer bilmiyorsanız ve demiryollarına ilgi duymuyorsanız bu müzeye gitmezsiniz bile belki. Binanın alt katı Demiryolları’yla ilgili olarak düzenlenmiş ve üst katında Atatürk’ün konutunun yerleşimi var. Dolayısıyla tabelalarda buranın Atatürk tarafından da kullanıldığına dair bir belirteç koyulmalı diye düşünüyorum.

IMG_9388.JPG

Bu karargah binasında, yaşadığı sonla içimi acıtan Fikriye Hanım da kalmış.

IMG_9389.JPG

Direksiyon Binası’nın hemen yanında, Atatürk’ün yurt gezilerinde kullandığı vagon var. O da terk edilmiş duruyor bir köşede sanki, içini zaten göremiyorsunuz da, peronun uç noktasına kadar yürümezseniz vagonu da görmüyorsunuz, zira o vagonun orada olduğuna dair de bir işaret yok.

IMG_9390.JPG

Gar’daki gezimi de bitirdikten sonra Atatürk’ün ölümünden sonra, 1953 yılına kadar naaşının korunduğu Etnografya Müzesi’ne gittim. Önce müzeyi gezdim, fakat o bu yazının konusu değil. Atatürk’ün naaşı 10 Kasım 1953 yılında Anıtkabir’e naklediliyor ve müzenin giriş avlusunda Atatürk’ün naaşının korunduğu bölüm ona saygının bir ifadesi olarak mermer bir bölümle sembolik olarak orada durmaya devam ediyor. Bunu da söylemek zorundayım, Etnografya Müzesi’nin önündeki bayrak yarıya indirilmemişti.

IMG_9391.JPG

Etnografya Müzesi’nin ardından yine yürüyerek Ulus’a geçtim. Hedefim Meclisleri gezmek olsa da, vaktim az kaldığından birinde karar kıldım. İkinci Meclis’i yakın bir tarihte gezdiğim için bu kez İlk Meclis’te karar kıldım.

Eskiden İkinci Meclis’in içinde, Meclis Genel Kurul Salonu’nda milletvekillerinin ve Atatürk’ün balmumu heykeli bulunurdu, fakat onu kaldırmışlardı en son gittiğimde, gerekçe olarak “çürüme” gösterilmişti. Korunamamış kısacası…

IMG_9392.JPG

Bu Meclis 1924’ten itibaren 36 yıl boyunca hizmet vermiş, asıl inşaa amacı Cumhuriyet Halk Fırkası’na ev sahipliği yapması için olmasına rağmen, ilk Meclis binayı yeterli olmayınca TBMM olarak hizmet vermeye başlamış ve hemen karşısında ise Cumhuriyet Baloları’na ev sahipliği yapan Ankara Palas bulunuyor.

IMG_9393.JPG

Ve bu binaların biraz yukarısında yer alan Birinci Meclis bulunuyor, bu Meclis 1924 yılına kadar kullanılmış ve bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak hizmet veriyor.

IMG_9394.JPG

Bu bina ilk olarak İttihat ve Terakki Fırkası tarafından kullanılmak üzere yapılmaya başlanılmış, fakat savaş şartları sebebiyle yetiştirilememiş. 1. Dünya Savaşı sırasında çok kısa bir süre işgal altında kalan Ankara’da, Fransız müfrezesi yerleşmiş bu binaya. 27 Aralık 1919’da ise, Atatürk’ün Ankara’ya gelmesi ile Fransızlar kenti terk etmiş. Meclis açılınca da binanın inşaatı tamamlanmış ve Meclis buraya yerleşmiş.

Hikayesi ilginç, binanın tamamlanması için Meclis’in çatısı Ankara halkının evlerinin damlarından getirilen kiremitlerle, genel kurul salonu okullardan getirilen sıralarla oluşturulmuş, kahvenelerden de gaz lambaları getirilmiş. O dönem koşullarını tüm çarpıcılığıyla yansıtan bir tablo sanıyorum.

Bu Meclis’te Cumhuriyet ilan ediliyor.

IMG_9395.JPG

Meclis taşındıktan sonra bu bina Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak işlevini sürdürmüş. 23 Nisan 1961’de müze haline getirilerek halkın ziyaretine açılmış.

Bir de haftasonları ziyarete açık olan ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü içerisinde bulunan Atatürk’ün Cumhurbaşkanı’yken kaldığı konut binası var Ankara-Çankaya’da. O binada fotoğraf çekmek yasak, dolayısıyla şu an burada fotoğraflarını paylaşamıyorum. Ankara’ya gelen her misafirimizi hemen hemen götürdük oraya, sizin de mutlaka gezmenizi öneriyorum. Atatürk’ün ne kadar ince bir zevk sahibi olduğunu tüm açıklığıyla görebiliyorsunuz evin dekorlarından-eşyalarından…

Bu bahsettiğim bina Süleyman Demirel zamanında garsonların soyunma yeri olarak kullanılıyormuş. Ahmet Necdet Sezer döneminde restorasyonu yapılarak müze haline getirildi ve ziyarete açıldı. Bu kısmı da yazmak zorunda hissediyorum kendimi, Sezer döneminde Müze’nin mülkiyeti Cumhurbaşkanlığı’na verilmemiş. Bizi gezdiren görevlinin ifadesiyle bunun sebebi, yeni gelecek Cumhurbaşkanı’nın sahip olduğu ideoloji gereği, müzeyi kapattırması-değiştirmesi endişesi imiş. Benim gözlemime göre, Sezer’in görev süresi bittikten sonra rehberler de değişti, rehberlerin anlatım tarzı da ve sanıyorum müzenin mülkiyeti de…

Ankara Valiliği’nin sitesine girdiğinizde Atatürk’ün bir sözü karşılıyor sizi: “Ankara ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır.” Bana göre, Atatürk’ün bu sözüyle kastettiği Ankara bugünkü kimliğinden koparılmış, gitgide kişiliksizleştirilmiş Ankara değil. Ankaralılar da tüm bunlar karşısında sessiz kalan ve hatta destek olan Ankaralılar değil.

Gezimize geri dönersek, Meclis’ten çıktıktan sonra Ulus’ta meydandaki heykelin etrafında yanan meşaleleri gördüm. İçimizde hiç sönmeden yanan ateşi temsil ediyorlardı sanki. Ölümünün 73. yılında, her geçen gün daha da büyüyen bir özlem, sevgi ve minnetle…

IMG_9396.JPG

IMG_9397.JPG

10 Kasım 2011

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *