Sicilya Nedir?
Sicilya dediğimizde çoğumuzun aklına ilk gelen şey mafya sanırım, bu imajı sürekli canlı tutan Godfather filminin de etkisi var elbette. Sicilya aslında Akdeniz’in en büyük adası… Bu sebeple zaten adanın tamamını tek bir tatilde gezebilmek mümkün değil. Deniz açısından adanın kuzey tarafı, özellikle Palermo ve etrafı çok daha başarılı seçenekler sunarken, kültürel ve özellikle yemek açısından hiçbir bölge hayalkırıklığına uğratmıyor. Sicilya özerk bir yönetime sahip ve aslında Sicilyalılar kendilerini İtalya’nın kalanından ayırıyor, kendi dilleri, bayrakları var ve kimisi “İtalyan değil Sicilyalı” şeklinde tanımlıyor kendisini. Sicilya’nın üç büyük şehrinden Messina, adayı İtalya anakarasına bağlayan önemli noktalardan biriyken, Catania ve Palermo ise dünyaya bağlıyor.
Sicilya’ya Ulaşım
Sicilya’nın Catania ve Palermo şehirlerine Türk Hava Yolları’nın İstanbul Havalimanı’ndan doğrudan uçuşları var. Ben İstanbul’dan Catania’ya uçtum. Catania’da şehre ulaşımın iki yolu var. Biri Alibus adı verilen otobüsler, bu otobüslerin ücreti 4 Euro. Bileti Catania’nın toplu ulaşım şirketi AMT’nin uygulaması üzerinden alabileceğiniz gibi, otobüse binmeden önce havalimanındaki otomatlardan da alabilirsiniz. Otobüs sabah 4.40 ve gece 00.00 arasında her 25 dakikada bir çalışıyor ve sizi şehrin merkez tren istasyonuna bırakıyor. Bu aldığınız 4 Euro’luk biletlerle şehir içi toplu ulaşımı da 90 dakikalık aktarma süresi içinde kullanabiliyorsunuz.
Bir diğer yol da ücretsiz shuttle ile hemen yakındaki tren istasyonuna giderek trenle şehre ulaşmak, saatleri trenitalia’nın web sitesinden Catania Airport – Catania Centrale şeklinde rota seçerek kontrol edebilirsiniz, bu biletin ücreti de 2.10 Euro.
Sicilya’da Ulaşım
Gelelim Sicilya içi ulaşım mevzusuna… Biz Gold Car’dan Lancia Ypsilon kiraladık ve 7 gün için toplam 347.5 Euro ödedik, bu ücrete sigorta da dahildi. Üç kişi bölüştüğümüz için araba mevzusu epey uyguna geldi. Eğer siz de araba kiralarsanız temel olarak dikkat etmeniz gereken nokta park etme mevzusu olacak. Sokaklarda ve park ettiğiniz yerlerde üç renk dikkatinizi çekecek. Eğer çizgiler sarıysa oraya park etmek için bir abonmanlık kartınızın olması lazım. Bu da ancak Sicilya’da yaşayanların sahip olacağı bir kart. O yüzden sarı çizgili yerleri unutun.
Eğer çizgiler maviyse oraya park edebiliyorsunuz, fakat parkmetreden duracağınız süre kadar ücret ödeyip, aldığınız bileti arabanızın ön camına koymanız gerek. Kimi yerlerde bu noktalar pazar günleri ya da belli saatler sonrası ücretsiz olabiliyor.
Bir de beyaz çizgiler var, oralara park etmek serbest ve ücretsiz, ama Sicilya’da bir de değnekçi durumu mevcut. Eğer kapınıza biri yanaşır ve sizden arabanıza göz kulak olmak için para isterse, “ben prensipliyimdir, asla vermem” demeyin, 2 Euro verin ve kafanız rahat dolaşın. Çünkü aksi durum arabanızın başına bir şey gelmesi olacaktır.
Son dikkat edilmesi gereken nokta da ZTL, yani araç girişinin kısıtlı olduğu bölgeler. Özellikle tarihi şehir merkezlerinde bu bölgeleri göreceksiniz, sokak girişlerinde ZTL yazısını gördüğünüzde eğer yeşil yanıyorsa girebiliyorsunuz, yine de ben açıkçası siz içerideyken o ışık kırmızıya dönerse başınıza ne geleceğini bilmiyorum, ZTL yazan yerlere hiç girmeyin, başınız ağrımasın.
Sicilya’nın iç ulaşımı da hiç fena değil aslında, birçok firma mevcut. AST, Interbus, SAIS Autolinee gibi firmalar sizi Sicilya’nın birçok noktasına ulaştırabilir. Aynı zamanda tren hatları da ada üzerinde yaygın. Yine trenitalia’nın sitesinden kontrol edebilmeniz mümkün.
Sicilya Gezilecek Yerler
Catania
Catania gezimize tam bir klasik İtalyan şehir gezisi gibi Duomo Meydanı’ndan başlayalım. Catania’nın sembollerinden biri olan filli havuz Fontana dell’Elefante biz oradayken restorasyonda olduğundan tam olarak göremedik.
Sicilya’daki şehirlerin duomoları genel olarak çok etkileyici değiller, Catania da bundan muaf değil. Dış yapı olarak güzel, ama iç tasarımlarını çok sevmedim, insan biraz daha süslü görmeyi bekliyor nedense. Catania’da bunun bir istisnası var, Duomo’nun hemen yakınında bulunan Basilica Della Collegita... Duvar resimleri gerçekten görülmeye değer.
Bu kilisenin bulunduğu yer Piazza Universita‘ya açılıyor. Catania Üniversitesi’nin bir binası da burada bulunuyor.
Tüm bu saydığım noktaların bir şekilde açıldığı yer de Via Etnea, yani Etna Caddesi. Tahmin edebileceğiniz üzere adını Etna Dağı’na karşı olmasından alıyor. Açık bir havada dağı görmeniz mümkün. Bu cadde aynı zamanda ünlü markaların mağazalarının da olduğu bir alışveriş caddesi.
Etna Caddesi’nin orta noktasında Anfiteatro Romano di Catania‘yı göreceksiniz, burası M.Ö. 300 yılından kalma bir Roma tiyatrosu, ancak dışarıdan görülebiliyor. Caddeden devam ettiğinizde ise karşınıza Bellini Parkı çıkacak. Özellikle meşhur Pasticceria Savia‘dan yeme – içme bölümünde bahsedeceğim Sicilya’ya özgü bir lezzet olan arancini‘nizi alıp, hava da sıcaksa bu parkta serinleyebilirsiniz. Üst noktalarındaki caddeler mevsimine göre ağaçlar çiçekliyse çok güzel fotoğraflar veriyor.
Catania’nın en görülmesi gereken noktalarından biri La Pescheria, yani balık pazarı… Pazar hariç her gün sabah 7’den öğlen 2’ye kadar kuruluyor. Her türlü deniz ürününün satışı yapılıyor, Sicilya genelinde yaygın olan kılıç balığı, ton balığı gibi balıkları Türkiye’den bile uygun fiyatlara alabiliyorsunuz. Yürürken bir iki istiridye de atabilirsiniz ağzınıza, üstelik oldukça ulaşılabilir 1.5 – 2 Euro arası fiyatlarla. İstiridyeyle beraber diğer tüm kabuklu deniz ürünleri de çok yaygın olarak bulunabiliyor.
Katanya’daki son duraklarımıza gelelim yavaş yavaş. Monastero dei Benedettini di San Nicolo l’Arena… 1704 – 1713 yılları arasında yapılmış, iç kısmında çok etkileyici bir bölüm var, Chiesa di San Nicolo l’Arena... Freskolar gerçekten çok güzel. Atlamamanızı öneririm. Aynı zamanda üniversitenin büyük kampüslerinden birisi de bu bölgede, mağazasında güzel kartpostallar var. Kampüsü görüp, burayı da gezebilirsiniz.
Dönüş yolunda biz yağmur başlayınca karşımıza çıkan bir nevi kitap-kafe’de bir kahve içtik ve ortamı çok beğendik, buranın da adı Legatoria Prampolini.
Katanya biraz bakımsız bir şehir, hatta kaldığımız otelin sahipleri biz ayrılırken puanlama yapmadan mesajımızı bekleyin dediler ve mesajda da şehrin bakımsızlığının suçunu lütfen otelimize yüklemeyin diye yazmışlardı. Kaldığımız otel de gerçekten çok başarılıydı, B&B Sciara Biscari… Konum olarak havalimanına da yakın, kahvaltısı da güzeldi. Tavsiye ederim.
Katanya’da gezerken her yerde ufak büfeler göreceksiniz, üstünde Chiosco yazıyor olacak. Buralar gündüz de açık, ama genellikle gece içki sonrası otele dönerken örneğin Seltz adı verilen bir nevi alkolsüz tekila içebileceğiniz yerler. Asıl ilginç olan noktalardan biri de şehirde at ve eşek etinin çok yaygın bir şekilde tüketiliyor olması.
Eğer buraya yazın geldiyseniz ve çok da vakit harcamadan denize girmek istiyorsanız Katanya’nın sahil kasabaları olan Aci Castello ve Aci Terezza kasabalarına da gidebilirsiniz, belki biraz kayalık, ama denizi temiz. Zira fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla Katanya’nın merkezine yakın olan plaj çok güzel bir plaj değil.
Taormina
Taormina Sicilya’nın en popüler şehirlerinden biri, Türkiye’de de geçtiğimiz yıl çok popüler olan The White Lotus dizisini izleyenler de burayı hatırlayacaklardır.
Sicilya’nın diğer yerlerine göre pahalı olduğunu okuyacaksınız, ama biz ne alışveriş açısından, ne de yeme – içme açısından böyle bir şey hissettik, Sicilya ortalamasında yerler bulmak hiç de zor değil.
Taormina’daki en önemli sorunlardan biri eğer arabanız varsa park yeri bulmak olacaktır. Biz Porta Catania’nın hemen yakınındaki Parcheggio Porta Catania‘ya park ettik. Biz Haziran başı gittiğimiz için 4 saati 8 Euro’ydu, fakat 15 Haziran – 15 Eylül arası bu ücretler değişiyor. Güncel fiyatlar için burayı kontrol edebilirsiniz.
Taormina’nın en önemli noktası kuşkusuz Teatro Greco. Dünyanın en yüzeysel davranışlarından birini yaptık belki, ama Türkiye’de benzerlerini çok fazla görebildiğimiz teziyle 13.5 Euro verip burayı gezmeye girmedik. M.Ö. 3. yüzyılda yapılmış olan bu tiyatro, Sicilya’nın en büyük ikinci amfitiyatrosu.
Taormina’nın ana gezi noktası ise bir ucunda Porta Catania, diğer ucunda Porta Messina olan Corso Umberto I Caddesi. Piazza IX Aprile, çok güzel bir manzaraya sahip. Gene açık havalarda Etna Dağı’nın görüldüğü söyleniyor. Bu meydandaki Biblioteca Comunale Sant’Agostino bugün kütüphane olarak kullanılan eski bir kilise. Hemen ilerisinde Torre dell’Orologio, yani saat kulesi var, bu kule Duomo Meydanı’nda. Tabii meydanın olmazsa olmazlarından Duomo da görülmesi gereken bir yer.
Taormina’nın gene vakit darlığı ve sıcak sebebiyle çıkmadığımız bir noktası olan Monte Tauro adlı bir tepesi var. Bu tepede ufak bir şapel bulunuyor ve manzara muhteşem gözüküyor deniyor. Benim biraz aklım kaldı.
Ama bizim gitmemiz gereken bir başka yer vardı, Isola Bella, yani “güzel ada…” Taormina’nın yakınında bulunan en güzel plajlardan birisi. Şehirden buraya teleferikle iniliyor, ücreti gidiş – geliş 6 Euro. Eğer vaktiniz varsa giderken yokuş aşağı yürüyüp, dönüşte binip tek yön bilet alarak tasarruf edebilirsiniz.
Etna Dağı
Etna, Avrupa’nın en aktif yanardağı. Ada tarihinde, özellikle güney tarafında çok önemli bir etkisi var, gördüğünüz yapıların birçoğu 1669 Etna Patlaması’ndan sonra yeniden yapılmış. İrili ufaklı patlamaları çok sık gerçekleşiyor. (Mesela biz gitmeden yaklaşık 2 hafta önce bir günlüğüne hayatı felç ettiği bir püskürtmede bulundu kendileri.) The White Lotus dizisindeki manzaraları görme hevesim vardı, fakat biz oradayken oldukça sakindi Etna.
Etna Dağı’nı bir dağcı gibi anlatamam, ancak bir turist gözüyle yansıtabilirim. Öncelikle aracınızla Etna’nın 1890 metresine kadar çıkabiliyorsunuz. 2500 metreye kadar çıkmak isterseniz eğer buradan yine teleferiğe binmeniz gerekiyor, bu teleferiğin ücreti ise 50 Euro. Yine zirveye ulaşmış olmuyorsunuz, zirveye gidiş için hiking turlarına katılmanız gerekiyor. Bu turlar için de ayrıca 40 – 100 Euro arasında bir ücret vermeniz gerekiyor. 1890 metrede Silvestri Krateri‘ni görebiliyorsunuz. Etrafta birçok mağaza var ve Etna Dağı’nın lavlarından yapıldığı söylenen hediyelik eşyalar satıyorlar.
Yol boyu arazi yapısı gerçekten çok etkileyici, volkanik etki çok net bir şekilde gözüküyor. Kraterin olduğu noktadan baktığınızda bile arazinin bitki örtüsünden lavların akış yönünü tahmin edebiliyorsunuz.
Etna yamaçlarında üzümcülük çok yaygın, dolayısıyla etrafta tadım yapabileceğiniz birçok şarap evi var. Bunlardan birine biz de gittik, yeme içme bölümünde bahsedeceğim. Aynı zamanda zeytincilik, arıcılık da Etna yamaçlarında yapılıyor.
Syracuse
Adanın cruise gemisi limanı, Sicilya’ya uğrayan gemilerin birçoğu burada duruyor. En parlak dönemlerinde, Antik Dünya’nın en büyük şehriymiş Syracuse, M.Ö. 734 yılında Korint kolonicileri Syracuse’un adası Ortygia’ya ayak basıyor ve buraya yerleşiyorlar, Syracuse’un bugünkü merkezine ise ancak dört yıl sonra geçiyorlar.
Bu arkadaşların kurduğu şehir bugün Neapolis adıyla ziyaret edilebiliyor. Özellikle Pandemi sonrası sineğin yağını çıkarmak konusunda ustalaşan İtalyanlar’ın Neapolis ve Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret için uygun gördüğü ücret 13.5 Euro’dan 18 Euro’ya çıkmış. Aynı zamanda tek tek bilet de alabiliyorsunuz. Neapolis’in en çarpıcı kısmı Teatro Greco, biraz önce Taormina kısmında bahsettiğim antik tiyatronun bir üstünde, Sicilya’nın en büyüğü, kapasitesi tam 16.000 kişi. Neapolis’teki buluntular da Museo Archeologico‘da sergileniyor, gerçekten çok büyük bir müze. Fakat bu iki alan da böyle yerleri sevmemize rağmen bizi çok sarmadı açıkçası.
Syracuse’un siluetinde bir komunist anıt gibi gözüken kilise Basilica Santuario Madonna delle Lacrime de şehrin en ilginç yapılarından biri. İçeride Meryem Ana’nın “ağladığı” söylenen bir de heykeli var. Mimari olarak gerçekten çok farklı bir yapı, benzerini pek sık göremeyeceğiniz bir kilise. Bu üç yeri gördükten sonra Syracuse’un asıl görülmesi gereken kısmına, bugün anakaraya bağlanmış olan adası Ortygia‘ya gidelim.
Adaya ayak bastıktan sonra en yakın noktada karşınıza Tempio di Apollo çıkacak. Eski bir tapınağın kalıntıları bu, hemen yanında belli gün ve saatlerde olup olmadığından emin olmadığım bir pazar kuruluyor. Çok başarılı bir pazar değil burası, ama gene de şöyle bir dolanabilirsiniz rastgelirseniz. Fontana di Diana adanın en önemli simgelerinden biri. 1907 yılında yapılmış olan bu heykel Tanrıça Diana adına yapılmış. Heykelin bulunduğu meydan da güzel.
Adada aynı zamanda bugün hiçbir izi kalmamış olan bir Yahudi Mahallesi de var. O günden bugüne ulaşmış bir şey görmek maalesef mümkün değil.
Syracuse’a veda etmeden önce Duomo’yu da görmeyi atlamayalım. Son olarak da Fonte Aretusa‘ya bir göz atalım, bu ufak göletin en önemli özelliği papirüs bitkisinin yetiştiği bir yer olması.
Bu bölgeye yakın bir plaj ararsanız da Bianche Plajı‘na gidebilirsiniz. Yan yana dizili tesislerden yararlanabileceğiniz gibi, havlunuzu kuma atıp denize girebilirsiniz.
Noto
Yine The White Lotus dizisine atıf yapalım bu şehirde, Noto dizide en cazip gözüken şehirlerden biriydi, ama dizide yansıtılan görkemi ben gerçek halinde göremedim. Güzel bir şehir, ama gezinin en güzel yeri de değildi.
Noto’nun en görkemli yapısı tabii ki Cattedrale di San Nicolo. Şehir bu katedralin de olduğu uzun bir caddede hemen hemen tüm görülecek yerlerini sunuyor size. 1669 Etna Dağı Patlaması’nın adanın bu bölgesine verdiği zarar kadar, 1693 depreminin de ada üzerinde önemli bir izi var, bu katedral de bu depremde yıkılıp yeniden yapılmış.
Sokak aralarında biraz dolaşıp, öğlen yemeğimizi yedikten sonra Noto’dan ayrılıyoruz. İstikametimiz Calamosche Plajı. Burası bir milli park, arabanızı park ettiğiniz yerden biraz yürüyerek plaja ulaşıyorsunuz. Biz gittiğimizde deniz yosunluydu, fakat bu milli park girişinde belirtiliyordu, zira parka giriş ücretli. Otopark için 5 Euro, parka giriş için ise 3 Euro veriyorsunuz. Milli Park girişindeki Oasi della Fruta‘yı da tavsiye ederim. İster meyve yiyebilir, isterseniz bir şeyler içebilirsiniz.
Aynı zamanda biz Noto’dan sonra Agriturismo Il Melograno’da kaldık ve çok beğendik. Bu bölgeye yakın yerlerde kalmak isterseniz burayı değerlendirmenizi öneririm. Agriturismo İtalya’da yaygın olan, kahvaltıda veya tercih ederseniz akşam yemeklerinde de daha çok yerel ürünlerin sunulduğu ve yer yer halen aktif tarım – ziraat faaliyetlerinin yapıldığı işletmeler. Booking gibi sitelerde buraları bulabileceğiniz gibi, tamamen bu tür tesislere ayrılmış Agriturismo sitesinde de bu otelleri bulabilirsiniz.
Modica
Ragusa’yla beraber gezimizde en çok sevdiğim iki şehirden biri… İki şehrin de kendine özgü peynirleri var. Şehri gezmeye başlamadan önce ilk olarak bir peynirci önerisinde bulunayım, Casa Del Formaggio di Modica.. Şarküterinin sahibi çok iyi İngilizce konuşuyor ve peynirler hakkında tüm bilgileri size veriyor, ayrıca tadına da bakabiliyorsunuz. Beraber gezdiğimiz Kerem bu ürünlere çok meraklı olduğu için bu mekanların hepsini gitmeden not almıştı, biz de yararlanmış olduk bu sayede.
Peynirlerimizi yediğimize göre, biraz da tatlı diyelim… Antica Dolceria Bonajuto adanın en eski çikolatacısı. Eşek sütlü çikolatası ve etli çikolatalı kurabiyesi Mpanatigghi‘si meşhur. Et tadı hiç gelmese de kulağa ilginç geldiği için denemeden geçmek istemedik, bunların tanesi 1 Euro, çikolataların bir paketi 2.5 Euro ve eşek sütlü çikolata ise 4.20 Euro’ydu.
Bir başka çikolatacı ise acı biberli çikolatanın ilk kez üretildiği yer olduğu söylenen Caffe dell’Arte. Burada da çikolataların paketi 2 Euro.
Modica’nın en görülmesi gereken yapısı yine Duomo di San Giorgio. Buraya yürürken şehrin manzarası yer yer size Mardin’i anımsatabilir. Bu katedralin kulesine çıkmanız da mümkün, ücreti 2 Euro. Şehrin genel bir kuş bakışı manzarasını görüyorsunuz, olmazsa olmaz değil, ama güzel.
Ragusa
Ragusa iki ayrı bölümden oluşuyor, biri görece daha yeni bölüm olan şehir kısmı ve diğeri de Ragusa Ibla diye geçen tarihi şehir merkezi. Ragusa Ibla kısmında yukarıda bahsettiğim ZTL durumu mevcut, o yüzden biz arabamızı Portale di San Giorgio’nun yakınlarında bir alana park ettik.
Ragusa Ibla oldukça güzel bir yer, Sicilya’nın en güzel tarihi şehir merkezlerinden birisi. 1775’te yeniden yapılmış Duomo di San Giorgio şehrin en etkileyici yapısı. Ragusa’nın iki bölümü arasında bir de seyir alanı var, Mirador de Ragusa Ibla. Gerçekten manzarası çok güzel.
Ragusa’nın yeni kısmında da en önemli yapı Cattedrale di San Giovanni Battista. Yeni kısım dedim ama, bu katedral de 1700’lü yıllarda yapılmış. Katedrali yine eski yani. 🙂
Bir peynir dükkanı da Ragusa’dan yazayım; Casa del Formaggio di Dipasquale. Olur da buraya yolunuz düşerse Blu61 peynirini tavsiye ederim, aşağıda yeme içme bölümünde bahsedeceğim bir yerde tadına baktık ve çok beğendik, bunun üzerine eve getirmek üzere satın aldık. Hollandalı adaşı blu cheese ile pek bir ilgisi yok.
Valle dei Templi
Sicilya’nın en önemli noktalarından biri Valle dei Templi, yani Tapınaklar Vadisi… Burası birçok tapınaktan oluşan büyükçe bir alan. Biz gezimize Museo archeologico regionale Pietro Griffo ile başladık. Bu arkeoloji müzesinde tahmin edebileceğiniz gibi Valle dei Templi’deki buluntular sergileniyor. Müzeyle beraber kombine bilet 13.5 Euro.
Yunanistan dışındaki en iyi korunmuş tapınaklara ev sahipliği yapıyor burası. Burayı gezerken aslında antik dünyanın 4. en büyük şehri Akragas’ı geziyorsunuz.
Valle dei Templi’deki en önemli yapılardan biri Tempio delle Concordia, neredeyse tamamı bugüne kalabilmiş, en iyi korunmuş Yunan tapınaklarından biri. 6. yüzyılda bazilikaya çevrilmiş olsa da 1748’de yeniden orijinal haliyle restore edilmiş.
Scala dei Turchi
Başlıktaki kelime tanıdık geldiyse yanılmıyorsunuz, buranın Türkçe adı Türk Merdivenleri. Fakat olayın bizimle çok alakası yok. Sarazen (ben Vikipedi’nin yalancısıyım, Türkçe adları buymuş, aslında Sarakenler diyorlar bu kavme) adı verilen Arap bir kavim mevzubahis, ama Sicilyalılar her nedense bunlara Türk diyorlar. Bir fırtına sırasında buraya sığınmış bu kavim ve bu bölgenin adı da Türk Merdivenleri olarak kalmış.
Bir diğer rivayete göre ise buradan Sicilya’ya çıkartma yapmışlar.
Hiçbir şey bilmeden gittiğinizde ortamı Pamukkale’ye benzetip o yüzden böyle dendiğini düşünebilirsiniz, ama olayın onunla da alakası yok. Tüm bunlar bir kenara, bu gezimizde gördüğümüz en güzel plaj burasıydı. Yine yararlanabileceğiniz tesislerin yanı sıra, havlunuzu kuma serip denize girebilirsiniz.
Villa Romana del Casale
Buranın Marcus Aurelius Maximianus’un adaya bir armağanı olduğu düşünülüyor. Günümüze çok iyi bir şekilde ulaşmış mozaiklerin sergilendiği bir müze aslında burası. Giriş 10 Euro. Bu müze adından anlaşılabileceği gibi büyük bir “villa.” 12. yüzyıl sonrasında 10 metrelik bir çamurun altında kalmış bu villa, bu sayede mozaikler bugüne kadar olumsuz etkilerden korunabilmiş.
En ünlü mozaiklerden birisi “bikinili kadınlar” olarak bilinen mozaik. Aslında olayın bikiniyle alakası yok, bu kadınlar sporcular ve bu sebeple performansları ağırlaşmasın diye bikini benzeri bu kıyafetleri giyiyorlar.
Yatak odası kısmında bulunan ve erotik bir hikaye anlatısı olan mozaik de müzenin en çok ilgi gören yerleri arasında.
Burayı daha dikkatli gezmek isterdim, ama temposunu asla ayarlayamayan ve tam kurtulduk zannederken bizi yakalayan, tam gittiler zannederken bizim onları yakaladığımız büyük bir Fransız turist kafilesi müzeyi gezme hakkının bir tek kendilerinde olduğu fikrindeki bir bencillik içinde olduğu için onların uygun gördüğü kadarıyla gezebildik.
Sicilya Yeme – İçme
Sicilya Mutfağı
Sicilya’nın gezip – gördüğünüz alanlarını, denizini ve kültürel açıdan sizi tatminini bir kenara bırakın… Sicilya’ya gelmek için tek bir sebep arıyorsanız kendinize bu kesinlikle muhteşem yemekler olacaktır. Tabii ki yiyeceğimiz yerleri epey araştırdık, seçtik ama bir yer hariç hiçbir yer bizi pişman etmedi. Hepsinden mükemmel bir tatmin hissiyle kalktık.
Sicilya’da en yaygın tüketilen deniz ürünleri kılıç balığı, taze ton balığı ve kabuklu canlılar, özellikle ah o midyeler… Sicilya mutfağının balıkların üzerine bile serpiştirecek kadar en baskın malzemesi ise antep fıstığı.
Catania tarafının ünlü yemeği patlıcanlı Pasta alla Norma, ya da her yerde muhteşem örneklerini tadabileceğiniz pestolu makarna, bizim içli köfte gibi gözüken ama içeriği pasta alla norma gibi patlıcanlıdan, antep fıstıklıya, ya da bizim Bolonez sos dediğimiz ragu sosluya kadar uzanabilen bir öğlen atıştırmalığı arancini, tüm İtalya’da olsa da en güzel örneklerini burada yiyebileceğiniz cannoli gibi çok geniş yelpazede yemekler sizi bekliyor.
Şimdi restaurantlar bazında gideyim ve sizi enfes Sicilya yemekleriyle başbaşa bırakayım.
Bottone Cannoli (Ragusa)
Önce tatlılardan başlayalım, cannoli’yi Sicilya’nın her yerinde bulabilirsiniz, ama burası gerçekten bir başka güzel. Ragusa’nın yeni kısmında yer alıyor, ama yalnızca eski şehri görme planınız varsa bile yolunuzu çok az uzatıp burada cannoli yemelisiniz. Her şeyi gözünüzün önünde hazırlıyorlar, inanılmaz taze. İtalya’nın diğer yerlerinde cannoli yediyseniz ve sizi sarmadıysa burası cannoli ile barışmanız için harika bir fırsat. Atlamayın.
Pasticcheria Savia (Catania)
Catania’nın en ünlü mekanlarından birisi, hem tatlıları var, hem de aranciniler… Sicilya’da bir şeyler yediğim ilk yer burası olmuştu, catanese arancini yemiş ve beğenmiştim. Dönmeden önce bir kez daha yolumuz buraya düştü, catanese’i de yediğimiz etli aranciniyi de beğenmedik. Tek beğendiğimiz ıspanaklı oldu. Dolayısıyla buraya ilk kez gelip beğenseniz bile başka şans vermeyin.
Rosticceria Da Cristina 2 (Taormina)
İşte size iyi bir arancini yemek için fırsat… Taormina’da aslında eni konu bir yemek yemeyi hayal etmiştim, ama zaman pek uymadı ve öğlen arancini yemekle yetindik. Antep Fıstıklı olan özellikle çok güzeldi, ama bizim bolonez sos olarak bildiğimiz ragu soslu olanı da mutlaka tavsiye ederim.
Cantine Nicosia (Etna)
Etna’nın etrafında birçok şarap tadım yeri bulabiliyorsunuz, biz bu seyahatimizde genellikle şarküteri tabakları yedik öğlenleri. İtalya’nın peynirleri ve şarküteri ürünleri çok güzel oluyor. Bunlardan birini de Nicosia şaraplarının yerinde yaptık. Tadım ve mahzen turu dahil kişi başı 28 Euro’ydu. Şaraplar size dünyanın anlamını vaat etmiyor, ama güzel. Bir kırmızı, bir beyaz, bir de rose şarap veriyorlar, kapanışı ise tatlı şarapla yapıyorsunuz. Alışkın olduğumuz tadımların aksine şarapları kadehlere biraz bol dolduruyorlar. Ortalama şaraplar olsa da ortam ve şarküteri tabağı oldukça güzeldi.
Frateli Burgio (Syracuse)
Burası bir başka şarküteri… Syracuse’un Ortigia Adası’nda bulunuyor. Burada çok ünlü iyi yer var, biri Borderi ve yanında da Burgio var. Borderi çok daha kalabalıktı ve bir de plastik tabak ve bardaklarla servis yapıyorlardı, bu yüzden hoşumuza gitmedi, tam yanındaki Burgio’ya oturduk. Bir şarküteri tabağı ve ekstra burrato söyledik. Gerçekten her şey çok lezzetliydi. Bu arada bir hatırlatma, Borderi 16.00’da, Burgio ise 15.00’te kapanıyor.
Sabbinirica a Putia D’ercole (Noto)
Bugün denize daha erken gitmeye niyetlendiğimiz için şarküteri tabağı yerine sandviç yedik. çok beğendiğimiz safranlı ve karabiberli Ragusa peynirlerinden içine ekstra koydurduk sandviçlerin. Ayrıca bu mekan çok güzel kraft biralar da satıyor. Bira fiyatları 6 Euro, panini sandviç fiyatları ise 8 – 10 Euro arasındaydı.
Salumeria Barocco (Ragusa)
Yine bir şarküteri tabağı… Burada yaşadığımız ilginç bir olay oldu, tabağı söyledik, kadın ürünleri tanıtırken bir eşek kelimesi geçti. Kadın gittikten sonra onun bahsettiği mortadella’yı göstererek “bu eşekmiş” dedim, ama arkadaşlarım da o kısmı kaçırmış ve benim yanlış duyduğumu zannettiler. Kadını tekrar çağırıp sorduk ve evet, mortadella eşekmiş. Yukarıda yazmıştım, Sicilya’da özellikle Catania’da at ve eşek eti çok yaygın tüketiliyor. Buranın bize armağanı ise blu cheese oldu. Böğürtlenle kaplı, muhteşem bir peynir bu. Dayanamayıp alıp, Türkiye’ye de getirdik. Mutlaka deneyin, şarküterilerde blu61 adıyla da bulabiliyorsunuz.
L’oste Pazzo (Catania)
Restaurantlara başlayalım yavaş yavaş… Burası İtalya’dan alışık olduğumuz turist menüleri de sunan bir yer, ama gerçekten lezzetli… İlk gün yalnızken kaldığım otelin karşısındaydı ve ben sabah 7 uçağına bindiğim ve gece hiç uyumadığım için perişan haldeydim, o yüzden fazla uzaklaşmadan burada yedim, ama pişman da olmadım. Mürekkep balıklı spagetthi, kalamar, karides ve kılıç balığından oluşan deniz ürünleri tabağı, yeşil salata ve bir şişe biraya toplam 19 Euro verdim.
Ristorante Antiche Botti (Giarre Catania)
İkinci akşam kaldığımız otele yakın bu restaurant, daha çok lokallerin geldiği bir yerdi ve genelde böyle yerler güzel olurlar. Karışık başlangıçlar (antipasti) 15 Euro, pizza 10 Euro, antep fıstıklı makarna 9 Euro, bir şişe Etna şarabı 18 Euro… Üç kişi, kişi başı 25 Euro’ya kalktık.
La Lisca (Syracuse – Ortigia)
Aslında başka yere yer ayırtmıştık, ama orayı çok boş görünce girmedik ve yolumuzu buraya çevirdik. Tesadüfen ancak barda yer bulabildik. Sicilya’nın ünlü midyeleriyle burada tanıştım ilk olarak ve bir tencere midyeyi yedim. Midyenin sosunu zencefil-nane ile hazırlamışlardı, seyahat boyunca her midyeyi farklı sosla yedik, hepsi çok güzeldi. Midye tabağı 12 Euro, yanına istediğim misket üzümlerinden yapılma beyaz şarabın kadehi ise 6 Euro’ydu.
Ora si Mangia (Avola)
Yine pek turistin gelmediği bir yer, otele dönüş yolunda bir yerler ararken tesadüfen bulduk. Restaurantın çalışanlarından biri Türkçe şarkıları çok seviyordu. Ben burada pestolu makarna yedim, Sicilya’nın kendine has ayrı bir pestosu var. Bu pestoya bir de Antep fıstığı katıyorlar ki harika oluyor. Avola’ya yakın bir yerlerden bir şekilde yolunuz geçiyorsa buraya uğramanızı tavsiye ederim, Sicilya’da yediğimiz en güzel yemeklerden biriydi.
Ristorante al Monaco (Modica)
Yine kaldığımız otele yakın yerlerden biri… Midyeler ve sosu bu seyahatimizdeki en güzeliydi, biraz yeri ters ama yolunuz düşerse mutlaka tavsiye ederim. Garsonların biraz dil sıkıntısı var, o yüzden etrafımızda bizi anlamak için seferber oldular. Mekan ise aklımızda “mafyalı mekan” olarak kaldı, özel bir etkinlik vardı. Upuzun bir masada bir yemek yeniyordu, masada oturan en yaşlı kişiyi “baba” ilan ederek kendimizi eğlendirdik. Zira mekanın garsonlarının %75’i o masaya bakıyordu yalnızca, dedik bu olsa olsa babadır. Midye dışında kalamarını da tadabilirsiniz.
Civicododici (Agrigento)
Çok lezzetli ve güzel bir yerdi, Sicilya için her yere papağan gibi bunu tekrarlayıp duruyorum, ama maalesef sırf yemek için bile Sicilya’ya gidebilirsiniz. Hiçbir yemek pişman etmedi ki buraya da yediğimiz en lezzetlilerden biriydi diyeceğim. Midye 10 Euro, kalamar 14 Euro, mercan balığı 16 Euro’ydu. Ambiyans olarak da çok hoş bir mekandı.
Il Gamberro Pazzo (Catania)
Sicilya’da yediğimiz muhteşem yemeklere muhteşem bir kapanış… Son akşam yemeğimizi burada yedik, midyeler gene şahaneydi. Ortaya bir de çok güzel bir ahtapot söyledik. Midyeler 8 Euro, ahtapot 16 Euro’ydu. Tamamen Antep fıstığına bulanmış kılıç balığı da ana yemek oldu… Yemek yerken yağmur başlaması bile keyfimizi kaçıramadı. Benim keyfimi kaçıran tek olay grappa’daki yanlış anlamam oldu ki onu da beynim kabul etmediği için hala tam da keyfim kaçmış değil. Gelen menüdeki fiyatları şişe fiyatı zannedip, noktasız konuşan garsona araya girip soramadığım için bir shot grappa’ya 10 Euro vermiş oldum, fakat beynim nasıl reddettiyse Duty Free’den bu çok beğendiğim grappa’yı alma planları yaparken “şişesi mekanda 10 Euro’ysa duty free’den 3-4 Euro’ya alırım” şeklinde hesap yaparken buldum kendimi ki bu rüyadan “onun bardağı 10 Euro’ydu” cümlesiyle uyandırıldım.
Vuciata – Kitchen Market (Catania)
Yine çok güzel, ama Sicilya’yı düşündüğümüzde biraz daha ortalarda kalan, ama seyahatin son yemeği olması sebebiyle gene de güzel bir kapanış diyebileceğim bir yer… Kum midyeli makarnam en nihayet beni mutlu etti mi etti, ama tek şansınız varsa Catania’da orası burası olmasın.
Artık darısı Sicilya’nın kuzeyine…
Leave a reply