Pisagor’un Memleketi: Pythagorio

Geçtiğimiz ay Kuşadası tarafına doğru gitmiştik, nedense yanımda pasaportla dolaşmak gibi bir alışkanlığım var Ege tarafına giderken özellikle. Hesapta yoktu ama, kaldığımız yerin ilan panosunda bir anda, “Samos Turu” yazısını görünce ve üstelik bu tur muadillerine göre epey uygun fiyatlı da olunca, dayanamadım.

Bugüne kadar Yunan Adaları’na günübirlik gitmeyi, o adalara haksızlık olarak görmüştüm, fakat başa gelen çekiliyor, insan bazen bu haksızlığı yapmaya bile isteye razı oluyormuş. Turun düzenlendiği gün teknenin yanaştığı şehir Pythagorio idi.

Samos adasının başkenti aslında Vathy, Kuşadası’ndan buraya da seferler var. Vathy’den ayrı olarak Çarşamba ve Cuma günleri kalkan tekneler ise Pythagorio’ya yanaşıyor. Pythagorio konum olarak, Türkiye’nin Dilek Yarımadası’nın karşı kıyısına düşüyor diyebiliriz. Nitekim, tekneyle giderken de, iki ülkenin birbirine en çok yaklaştığı noktadan geçiyorsunuz. Bu noktada, iki ülke de bayraklarını dikmişler uçlara.

img_6598

Kuşadası – Pythagorio arası bir buçuk saat sürüyor ve özellikle dönüş yolculuğu epey sallantılı geçebiliyor, zira -mevsim itibariyle midir emin değilim- adaya giden tekne epey küçük, İstanbul’da iki yaka arasında çalışan motorlardan dahi daha küçük…

Burası Pisagor’un memleketi… Tekneden indiğinizde önce sizi klasik olarak yatların da olduğu bir liman ve bu limanın yanı başında bir kordon boyu karşılıyor, burada daha çok İtalyan turistlere yönelikmiş gibi duran kafeler ve restaurantlar var. Aralarında elbette birkaç geleneksel taverna da var. Ben de bunlardan birine oturup, öğlen yemeği niyetine gyros yiyor, yanına da elbette Mythos içiyorum.

img_6697

Kordonun bittiği noktada, bir de Pisagor heykeli var, Samos’un girişinde tekneleri selamlıyor.

img_6700

Pythagorio, aslında Samos’un arkeolojik başkenti sayılabilir, birçok kalıntı yol boyunca karşınıza çıkıyor. Yol boyunca derken, şehir merkezinden dışarı çıkıp, Evpalinos Tüneli’ne doğru yürüdüğünüzde…

Biraz yokuş ve çok yakın olmayan bir yol, ama ben yürümeyi tercih ettim. Çok zorlu değil, yokuş çıkmakla ilgili belirgin bir derdiniz yoksa yürüyebilirsiniz. Yolda birkaç arkeolojik kalıntı da görüyorsunuz. Bu tünelin özelliği nedir? Tüm Samos’un en önemli yerlerinden biri sayılacak kadar…

Pythagorio adanın başkenti iken, içme suyu sıkıntısı baş gösteriyor. Polycrates, dönemin diktatörü, Evpalinos adlı mühendisin planları doğrultusunda, dağın içine doğru bir kazı başlatıyor ve ortaya 1034 metre uzunluğunda bir tünel çıkıyor. Daha sonra burası korsanlardan saklanmak için kullanılıyor. Tünelin ancak 100 metrelik kısmı ziyarete açık.

Ve…

Tadilatta!

Bir hevesle tünele giden yolun başına geldiğimde oraya koyulan tabelada yazan yazıyı okuyunca rotayı Panagias Spillianis Manastırı’na çevirdim.

img_6655

Manastırın bulunduğu yerde bir mağara kilisesi de var, halen ibadete açık olan. Aynı zamanda manastır, size çok güzel bir Pythagorio manzarası vaat ediyor.

img_6651img_6657

Manastırı gördükten sonra tekrar şehre inip kaleye gitmenin zamanı… Lykourgos Logothetis kalesi, 1821’deki bağımsızlık savaşından sonra, 1824 yılında, Logothetis tarafından yaptırılıyor. Şehir duvarları ise, varlıklarını koruyorlar kısmen. Aslında o surlar, Evpalinios Tüneli’ne kadar çıkıyor olmalıyken, ancak şehir merkezinde kalıntıları görebiliyorsunuz.

Kalenin ardından ise sıra sokakları rastgele dolaşıp, biraz alışverişe geliyor. Samos, aynı zamanda bir şarap adası. Pythagorio’nun sokaklarında bulunan tüm marketlerde Samos şaraplarından bulabiliyorsunuz, fiyatları 4 Euro’dan başlayıp, daha yüksek rakamlara doğru çıkıyor.

Pythagorio ve Pisagor denilince akla bir de Pisagor Kupası geliyor, ara sokakların birinde bulunan bir seramik atölyesinden aldım bu bardaktan ben de. Bardağın çalışma prensibi, birleşik kaplara dayanıyor. Bardakta bulunan bir çizgiye kadar doldurursanız içkinizi sıkıntı yok, rahatlıkla içebiliyorsunuz. Fakat o çizgiyi geçtiğiniz an, içkinizin tümü bardaktan boşalıyor. Adaleti temsil eden ve hak ettiğinizden fazlasını almanızı engellemeyi amaçlayan bu bardak, Pythagorio’dan alınabilecek en güzel hediyelik eşyalardan biri bence.

Alışverişin ardından ise elbette günübirlik de olsa buraya gelmenin sebeplerinden birinde, yemek yemek… nereyekacsak.com’dan Orçun Dalarslan’ın yazısında yer alan tavsiye sebebiyle, ara sokaklardan birinde yer alan Taverna Maritsa’ya yönleniyorum doğrudan. Gerçekten bir Yunan tavernası dendiğinde aklınıza gelebilecek bir ortam, mevsim ve saat itibariyle epey boş olsa da dert etmeye gerek yok, nitekim daha bile iyi. Ahtapot hevesiyle otursam da, o gün ahtapot çıkmamış. Öyleyse karides saganaki, dolmades ve elbette yanına şarap…

Yemek ardından artık Türkiye’ye dönme vakti… Kuşadası’ndaysanız ve fırsatınız varsa, aslına bakarsanız hiç o kadar da değmeyecek, kötü bir şey değilmiş buralara günübirlik gelmek. Samos’un daha keşfedilmeyi bekleyen çok hazinesi olduğuna eminim ve tümünü keşfetmek için şimdiden sabırsızlanıyorum. Şimdilik buna da razıyım…

img_6618

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Add comment