“Sappho yeter dedim / Boşuna uğraşıyorsun / yumuşatmaya o taş yüreği… ”
Sappho
Tam bir yıl önce, 2016’nın aynı günlerinde konuşmuştuk bin türlü aksilikle gidemeyince Midilli’ye, “seneye 30 Ağustos’ta gidebiliriz…” Tüm yıl boyunca sohbeti devam etti, baharla birlikte iş ciddiye bindirildi, oteller ayırtıldı ve bir yıldır konuşulan gezi geçip gitti.
O zaman da söylemiştim, “şimdi böyle konuşuyoruz ama, bir bakmışız bitmiş.” Zamanın bu haliyle barışamadım bir türlü. Midilli’den ayrılırken aklımda hep bu vardı, şimdi ise neyse ki pasaportumun arasında tek yön bir Ayvalık – Midilli bileti var, açık bilet.
Midilli Nedir?
Midilli, Türkiye’ye en yakın adalardan biri aslında, ama merkez şehri uzak olduğu için yolculuk normal teknelerle bir buçuk saat sürüyor. Yunanistan’ın üçüncü en büyük adası Midilli, Aristo’dan Epicurus’a adadan geçmeyen kalmamış. Adanın en meşhur siması ise Sappho… Milattan önce 600 yılında, Eressos’ta doğmuş. Afrodit’e olan aşkından dolayı “lezbiyen şair” olarak da tanınıyor. Yunanca’da Midilli Lesbos diye yazıldığından ve Sappho da İngilizce söylenince “Lesboslu” anlamına gelen “Lesbian” diye anıldığından lezbiyen kelimesine de bu şekilde kaynaklık ettiği varsayılıyor. Adına her yıl festivaller düzenleniyor.
Midilli’ye Nasıl Gidilir?
Midilli’ye Türkiye’den üç firma sefer düzenliyor. Turyol, Jale Tur ve Jalem Tur. Turyol ve Jale Tur adaya 1.5 saatte ulaşıyor ve arabalı (Turyol’un bir arabasız teknesi de var) teknelerle adaya ulaşım sağlıyorlar. Jalem Tur ise denizin durumuna göre 35-45 dakika arasında varan katamaranlarla yolcu taşıyor. Yoğun dönemde giderseniz aradaki 10 Euro farkı ödemenizi tavsiye ederim, ki bu gümrükte size zaman olarak geri dönecektir.
Biz tekne biletlerimizi, Molyvos’ta bulunan Lesvorama acentesi aracılığıyla aldık. Ben de başka bir blog yazısından okumuştum bu acenteyi. Derya İmer gerçekten ada hakkında tavsiyeleriyle çok yardımcı oluyor. Eğer yolacikmali@gmail.com adresine e-posta atarsanız iletişim bilgilerini verebilirim. Tekne biletlerini de liste fiyatından daha uygun fiyata aldık bu sayede. Aynı zamanda araba ve otel konularında da yardımcı oluyor isterseniz.
Midilli’de Ulaşım
Midilli’de de tüm Yunanistan’da olduğu gibi belli başlı merkezler arası işleyen KTEL otobüsleri mevcut, fakat yeterli değil. Dolayısıyla diğer Yunan adalarında olduğu gibi burada da arabanız yoksa gezmeniz zor.
Ben arabayı Costas Rentals‘tan kiraladım. Arabaları biraz eski olmakla birlikte, fiyatları epey uygundu diğer firmalara göre. 9 kişilik Fiat Scudo’ya, 0 Euro riskli sigorta dahil günlük 70 Euro verdim. Bu arada Avrupa’da olduğu gibi burada da arabaların kendi fiyatına genellikle 400 ila 600 Euro limitli bir sigorta dahil oluyor. Bu miktarın aşağısında kalan hasarları sigorta karşılamıyor. Bunu 0 Euro riskli yapmak için ek bir ücret ödemeniz gerekiyor, kendinizi garantiye almak için “bir şey olmaz” demeden yaptırmanızı tavsiye ederim. Bu genellikle günlük 7-8 Euro gibi bir ücret oluyor.
Midilli’de yollar dağlık. Mytilene – Kalloni arası yol hariç genelde hep virajlı. O yüzden fazla hız yapamayacaksınız. Dikkatli kullanmanızda yarar var.
Midilli Gezilecek Yerler
Mytilene
Adanın başkenti ve en büyük şehri. Türkiye’den bindiğiniz tekneler de genellikle buraya yanaşıyorlar. Aynı zamanda Molyvos’a da tekne seferleri var.
Bize yakın adaların genelinde olduğu gibi liman sonrasında bir kordon boyu var ve sıra sıra dizili kafeler, tavernalar ve hediyelik eşya dükkanları… Türkçe burada kabul gören dillerden biri haline gelmiş. Hemen hemen tüm dükkanlarda Türkçe tabelalarla karşılaşmanız çok normal.
Eğer öğleden sonraya kalırsanız birçok mağaza kapanmış oluyor. Ermou şehrin alışveriş caddesi. Mytilene siluetinin en baskın parçası ise Agios Therapon Kilisesi, kilisede aynı zamanda Bizans Müzesi de mevcut.
Minaresi yıkık bir cami, eski bir Osmanlı Hamamı, caminin tam karşısında camına Yeşilçam afişleri asılı bir sahaf… Kendinizi henüz yabancı bir ülkede hissetmiyorsunuz galiba? O zaman yavaş yavaş köylere gidiyoruz.
Skala Kallonis
Biz bu köyde yer alan Diamanti Studios‘ta konakladık ve çok memnun kaldık. Skala Kallonis adanın coğrafi olarak merkez noktasında bulunduğundan, eğer adayı gezecekseniz buradan her yere hemen hemen eşit uzaklıkta olacaksınız. Sakin bir balıkçı köyü burası.
Aynı zamanda Mytilene ile burası arasındaki yol gerçekten adanın kalanına göre daha düzgün. Köyün bir başka önemi var… Bahar aylarında kuş gözlemcilerinin akınına uğruyor. Zaten siz de Kalloni’den birçok noktaya giderken flamingoların olduğu bir sulak alandan geçeceksiniz.
Skala Kallonis aynı zamanda adaya gelen Aristoteles’e de ev sahipliği yapmış.
Agia Paraskevi
Skala Kalloni’ye sadece 15 dakika mesafede küçük bir köy burası. Köyün önemi ve yazıya konu olmasının sebebi ise barındırdığı zeytinyağı müzesi. Midilli’ye gittiğinizde göreceksiniz; dağ, taş, yol, bayır, vadi, ova, sokaklar, caddeler, dükkanların önü… Her yer, ama her yer zeytin ağacı dolu. Hatta söylenene göre adada 11 milyon zeytin ağacı varmış ve bu sayı Türkiye’nin tüm Ege kıyılarındaki zeytin sayısından fazlaymış. İşte bu köy Lesvos Zeytinyağı Üretim Endüstrisi Müzesi‘ne (giriş 3 Euro) ev sahipliği yapıyor.
Bu müze eski bir zeytinyağı fabrikasında ve zeytinyağının tarihsel olarak üretim sürecini anlatıyor adım adım. Modern ve iyi hazırlanmış bir müze. Bu fabrika Yunan diktası zamanında kapatılıp yıkılma tehlikesi atlatmış ve 1980’lerde kurtarılıp Piraus Bankası’na satılmış, bankanın kültür vakfı da burayı 2000’li yıllarda müze haline getirmiş.
Agiasos
Midilli’nin bence en güzel köylerinden biri burası… Bir dağ köyü. Seramikleriyle ünlü bir köy burası. Köy sokaklarında birçok seramik mağazası var zaten. Aynı zamanda köyün ana “geçim” ürünlerinden biri olan anasonla yapılan ekmeklerden de fırından almanızı tavsiye ederim. Bizim tüm adada en sevdiğimiz anasonlu ekmek buradaki fırından aldığımız ekmekti.
Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürümek ve yorulunca bir kahveye oturup frappe yudumlamak büyük keyif. Arabayı bıraktığınız yerdeki kafelere hemen girmeyin, biraz yukarıda daha güzelleri sizi bekliyor… Agiasos’ta aynı zamanda küçük, ama güzel bir folklor müzesi var.
Plomari
Sokakları anason kokan köy… Burası adanın ve hatta tüm Yunanistan uzo endüstrisinin merkezi sayılabilir. Öylesine bir merkez ki, Coca Cola burada bir uzo fabrikası satın almış. (Ouzo Plomari, biz böyle olunca tercih etmedik, siz de belki tercih etmek istemezsiniz. Tüm adada pazarlanıyor Coca Cola gücü sayesinde…) Uzo birçoğunuzun bildiği gibi, bizim rakının Yunanistan’da biraz daha farklı versiyonu. Yine anason kullanılarak yapılıyor ve su koyulduğunda beyaza dönüşüyor. Rakıdan farkını birazdan anlatacağım…
Plomari, karşıdan baktığınızda biblo gibi evleriyle çok şirin gözüküyor. Sokak aralarında bile uzo üretim yerleri var, dolayısıyla gerçekten sokakları anason kokuyor.
Plomari aynı zamanda bu yaz Karaburun – Midilli arası gerçekleşen depremde en çok hasar alan köy. Kilisesi bile deprem sebebiyle şu an çalışmıyor. Aynı zamanda Plomari yolu üzerinde birçok noktada devrilen kayalar halen yollarda duruyor. Hasarlı binaları da görmek mümkün.
Plomari aynı zamanda Yunanistan’ın en büyük uzo markası Barbayanni’nin fabrikasına da ev sahipliği yapıyor ve bu fabrikada bir de Barbayanni Uzo Müzesi bulunuyor. Barbayanni 1860 yılında kurulmuş bir uzo şirketi, uzonun üretim süreci ücretsiz gezdiğiniz fabrikada kısa bir şekilde size anlatılıyor.
Şöyle ki üretim %90 alkol, %4 anason ve %6 su ile başlıyor. Alkol oranı %60’a düşene kadar damıtılıyor ve sonrasında tanklara alınıp üzerine su ekleniyor. Üç çeşit Barbayanni uzosu var, %42 alkol oranlı yeşil uzo, %46 alkol oranlı mavi uzo ve %48 alkol oranlı Afrodite uzosu. Su bu oranlara göre ekleniyor, su eklendikten sonra renk beyaza döndüğü için bu tanklarda o beyazlık dibe çökene kadar bekletiliyor ve sonrasında şişeleniyor. Adamın söylemesine göre doğal yollarla damıtılıp, içerisinde hiçbir kimyasal katılmayan nadir uzolardan biriymiş Barbayanni. Rakı ile aradaki farkın ise rakıya şeker katılmasından kaynaklandığını söyledi, hatta “rakı bu yüzden baş ağrısı yapıyor” dedi. (not: kişisel tercihim hala rakıdan yana, ama uzoyu da çok seviyorum.)
Sigri
Sigri aslında, bu köye çok yakın Taşlaşmış Ağaç Ormanı sebebiyle ün kazanmış küçük bir köy. Orman hali hazırda kapalı, fakat ormanın oluşumu ile ilgili bilgiler veren Taşlaşmış Orman Müzesi ziyarete açık.
Taşlaşmış ağaç ormanından biraz bahsedeyim… Bu ormanda aslında bugün artık Avrupa’da bulunmayan ağaçlar bulunurmuş milyonlarda yıl önce, 20 milyon yıl önce oluşan volkanik patlamalar ile çamurla kaplanmış ve fosilleşmiş bu ağaçlar. Adanın bu tarafında bozkır görünümü var ve sebebi de bu. Bu ağaçları adada üç yerde görebiliyorsunuz, birisi bahsettiğim orman. Diğeri Sigri’deki müzenin yanında yer alan park ve bir diğer nokta da Sigri’den bineceğiniz altı cam kaplı teknelerle ulaşabileceğiniz Nisiopi adası… Tekne seferleri Sigri’deki müze tarafından düzenleniyor.
Petra
Midilli’nin sayfiye yeri… Türkiye’den buraya da katamaran seferleri düzenleniyor. Tepeye inşa edilmiş Panagia Glykofilousa muhteşem bir kilise. Petra’da sahilde güzel tavernalar ve ara sokaklarda hediyelik eşya dükkanları var. Biz aynı zamanda adada iki gün burada Villa Vicky‘de kaldık.
Molyvos (Mithymna)
Bizans döneminde inşa edilmiş bir kale-şehir burası. Yine Bizans yapısı muhteşem bir kaleye ev sahipliği yapıyor. Atmosferi harika, fakat biraz fazla turistik olduğundan bazı şeyler yapay geliyor. Ara sokaklarına girip kaybolmak yapılacak en güzel şeylerden biri. Kaleden görünen manzara çok güzel.
Midilli Plajları
Agios Isiodoros
Midilli’nin en popüler plajlarından biri ve Sakız Adası’ndaki Karfas’ın aksine gayet de güzel bir plaj. Tesisli, şezlonglar tesisten yararlanmanız şartıyla ücretsiz. Duş ve soyunma kabinleri mevcut. İki büyük park yeri de var. Su tertemiz. Plaj 1992’den beri mavi bayraklı. Su biraz soğuk… Denizde ayak basan yerler taşlık. Derin bir deniz.
Melinta
Deniz biz gittiğimizde dalgalı ve bulanıktı, o sebeple girmedik. Şezlong sayısı epey az olmakta beraber ücretsiz. Plajda bir taverna var. Kanolar mevcut. Duş ve soyunma kabinleri de var.
Agios Ermogenis
Mytilene’ye yakın, Gera Körfezi’nin girişinde açık denize bakan bir plaj. Çam ağaçlarıyla dolu bir tepenin eteklerinde. Plaja nazır çok güzel bir mavi kubbeli, küçük kilisesi var. Soyunma kabini ve duş var, deniz taşlık ve biraz soğuk.
Skala Kallonis
Kalloni Körfezi gibi kapalı bir körfezde yer aldığı için su sıcak ve dalgasız, aynı zamanda sığ, fakat yosunlu. Balçıklı yapısından dolayı da kirli gözüküyor. Duş ve soyunma kabini var. Ben açıkçası burada yüzmekten zevk almadım.
Petra
Petra, aynı adlı köyün mavi bayraklı plajı. Uzun bir kumsal. Deniz derin ve çok soğuk. Şezlonglar genel olarak ücretsiz, tesislerden yararlanıp bir şeyler yeyip içmeniz gerekiyor. Soyunma kabini ve duş mevcut.
Molyvos
Yukarıda köyün turistik oluşundan bahsetmiştim. Bununla doğru orantılı olarak plaj da turistik. 2.5 ila 2 Euro arasında değişen ücretlerle kiralıyorsunuz şezlongları birçok noktada, bazı yerlerde ise diğer taraflarda olduğu gibi ücretsiz, ama plaj dar olduğu için yer bulmak zor olabiliyor. Deniz derin ve taşlık. Soyunma kabinleri ve duş var. Su çok çok soğuk.
Midilli Yeme – İçme
Politeknos, Mtyilene
Burası kordonun limanla tam ters ucunda bir “grill house.” Buraya gemiden indikten sonra öğlen yemeği için gittik. Sekiz kişiydik, herkes tek parça ekmek arası (daha doğrusu pita arası) bir şey yedi, Yunan döneri gyros (domuz etinden), souvlaki (kuzu şiş) gibi… Ortaya iki salata ve iki cacıki söyledik ve yanına da elbette Mythos bira içtik. 48 Euro hesap ödedik.
Dionysos Tavern, Skala Kallonis
Otelimizin sahiplerinden Stavros’un çalıştığı taverna olması sebebiyle ilk gün burayı tercih ettik. Kalloni Körfezi sardalya açısından zengin bir körfez ve tüm adada Kalloni sardalyaları ünlü… Yemeğimizden mutlu kalktık. 6 sardalya, 1 napoliten makarna, 1 musakka, 2 grek salatası, 2 cacıki, 1 fava, 3 mythos, 20’lik Kefi uzo ve 1 cola’dan oluşan masamıza 96 Euro hesap ödedik. (rakamlar porsiyon…)
Taverna Maria, Melinta
Melinta Plajı’nda yer alan, denize nazır harika bir günbatımı da seyredebileceğiniz bir taverna burası.
Maria’nın özel kalamar dolması özellikle müthişti. 1 sardalya, 3 kalamar, 1 kalamar dolması, 1 ahtapot kızartması, 2 cacıki, 2 grek salatası, 2 patates kızartması, 1 kabak çiçeği dolması, 1 lahana dolması, 20’lik barbayanni uzosu ve 4 koladan oluşan masamıza 100.50 Euro hesap ödedik.
Taverna Ouranos, Mytilene
Midilli’de limanın tam arka tarafındaki koyda yer alan sıralı tavernalardan biri burası. İstikrarlı bir lezzeti yoktu, örneğin söylediğimiz iki kalamardan biri çok lezzetliyken, diğeri kayış gibiydi. Dolayısıyla tavsiye etmiyorum. Fakat yanındaki diğer tavernalardan atmosferini beğendiğinize belki oturabilirsiniz. Biz merkezin gecesini de görmek için buraya geldik. 2 kalamar ızgara, 1 şarapta ahtapot, 1 patates kızartması, 2 cacıki, 2 ladotiri (adaya özgü bir peynir), 2 grek salatası ve 20’lik barbayanniden oluşan masamıza 63 Euro hesap ödedik.
Australia, Sigri
Sigri’de yer alan çok güzel bir mekan burası, biraz Hollandalılar’a hitap ediyor, o sebeple de fiyatları bir tık yüksek. Yine öğlen yemeği için oturduk. 4 tabakta gyros, 2 grek salatası, 1 cacıki, 1 feta, 3 Hellas bira ve 2 koladan oluşan masamıza 70 Euro hesap ödedik.
Triena, Molyvos
Cumartesiler’i canlı müzik olması sebebiyle geldik buraya tavsiye üzerine ve gerçekten çok beğendik. Tabii bayram olması sebebiyle çok fazla Türk de gecedeydi. Ortamın da etkisiyle biraz gaza geldik tabiri caizse ve abarttık. Ama değdi… 2 cacıki, 2 grek salatası, 1 patates kızartması, 1 kabak kızartması, 1 midye sote, 2 domuz jambon sarma börek, 2 ladotiri saganaki, 2 ızgara kalamar, 1 sirke sosunda ahtapot, 1 karides saganaki, 1 kuzu souvlaki, 1 köri soslu tavuk fileto, 2 şişe 20’lik barbayanni ve 50’lik ev yapımı kırmızı şaraptan oluşan masamıza 130 Euro hesap ödedik.
Reef, Petra
Petra Plajı’nın hizasında yolda yer alan mekanlardan biri. Biraz Avrupalılaşmış, modern tavernalardan… Yediklerimizin lezzeti ise yerindeydi, hatta yediğimiz en iyi grek salatası da buradaydı. Kalamarı da çok güzeldi. 1 kalamar, 1 spagetti napoliten, 1 greko pizza, 2 spagetti bolonez, 1 bardak uzo, 3 Mythos bira, 2 kola, 1 duble grek salatası ve 2 cacıki’den oluşan masamıza 81.50 Euro hesap ödedik.
Bu arada çeşit olarak yediklerimiz az gözükebilir, fakat her birini Türkiye’dekilerin iki katı porsiyonlar olarak düşünün, zira Yunanistan genelinde porsiyonlar büyük ve buradaki gibi ortayı mezelerle donatma anlayışı yok. Zira iki üç meze, buradaki 7-8 mezeye bedel porsiyon boyutu olarak. Kalamar ve ahtapot buradaki genel anlayışın aksine ana yemek olarak geliyor.
Son Söz
Gelelim yazının yavaş yavaş sonuna…
Triena’da dedim ya, çok fazla sayıda Türk vardı ve hepsi çok eğleniyordu. Bayram sebebiyle zaten ada Türkiye’nin herhangi bir tatil beldesi gibiydi, oteller dolu, araba kalmamış… Masaların yarısı Türk… Tekneye binip de karşı kıyıya geçip neden burada eğleniyoruz bu kadar diye düşündüm. Ben uzun zamandır seviyorum bu ülkeyi, ama gazetelerde tartışılanlar, bu kadar insanın adalara akın etmesi, şarkının dediği gibi, “bir fırtına tuttu bizi…” Bunu sadece aslında çok da işlevli olmayan kapıda vize ve yeşil pasaporta vizenin kalkması ile açıklamak çok zor. Zira bence Türkler’in Yunanistan sevgisi bir yandan üzücü bir hal almaya başladı.
Türkiye’de benzer fiyatlı restaurantlar olmakla birlikte, Yunanistan’ın Türkiye’deki eşdeğer restaurantlarla karşılaştırıldığında daha ucuz olduğu da bir gerçek. Euro’daki artışa rağmen bu böyle. Ama yine sadece bununla da açıklayamıyorum ben olayı. (Mayıs 2018 notu – Euro’nun 5.5 liraya doğru koşmakta olduğu bugünlerde aynı ucuzluktan bahsedebilmek mümkün değil maalesef.)
Burada herkesin yüzü gülüyor, kadehler havaya kalkıyor, kalkıp oynuyorlar… Biz galiba burada eski Türkiye’yi arıyoruz, birbirimizden nefret etmediğimiz, bu kadar bölünmediğimiz, kendimizi nefes alamaz durumda hissetmediğimiz eski ülkemizi özlüyoruz. Hem bize benzeyen, hem bize çok yakın bu insanların ülkesinde buluyoruz kaçışı. Karşılıklı düşmanlıklarımızı unuttuk, onlar krizdeydi, ekonomik darboğazdaydı, bize sarıldı. Bizim hayatımız elimizden kayıyordu, onlara sarıldık. Teselli ettik birbirimizi belki. Aynı melodilerle, farklı sözlerle…
Bir yandan aynı trajediyi seyrediyoruz. Dönüş teknemize bindiğimizde bir sahil güvenlik botu aynı zamanda yanaştı limana. İçinden mülteciler indi, denizde yakalanmışlar. Önce kadınlar ve çocuklar, sonra erkekler… Polis otobüsüne bindirilip kamplara götürüldüler. Başları öne eğik. “Biz bu adaya nasıl bir coşkuyla adım attık, onlar nasıl?” diye düşündüm. Aynı yer, aynı liman… İçlerinde umut var mı acaba diye merak ettim.
Tekne limandan ayrıldı. Suda yaprak kıpırdamıyor. Dümdüz deniz… Kulağımda hep Harula’nın sesi… Ne çabuk geçti diye düşündük, koca yıl ve beş gün!
Her seferinde olduğu gibi, elimdeki hayali kadehi kaldırdım adaya doğru. Ya mas canım kardeşim, sağlığına…
Merak ettiğim adaların başında geliyor. Umarım bir gün ziyaret edebilecğim. paylaşımınız için tebrikler.
Çok teşekkürler, umarım en kısa zamanda gidebilirsiniz. 🙂