Kıbrıs Gezi Notları – 4 : Magosa

İlk yazıda bahsetmiştim, 74 harekatından sonra Türkiye’de yaşayanların Kıbrıs’a yerleştirilmesi aşamasında Salamis’in fotoğrafları kullanılıyor tanıtım afişlerinde ve adada o dönem Türkiye’de olmayan bir yaşam tarzı vaat ediliyor insanlara. Kıbrıs’ın “niteliksiz insan” ihtiyacı var, eğitim oranı çok yüksek, fakat bir yandan tarımın da işlemesi gerekiyor ve bunun için Türkiye’de köy niteliğini kaybetmiş, orman köylerinde yaşayan insanlar Kıbrıs’a getiriliyorlar. Geldiklerinde afişlerdeki hayatı bulamıyorlar lakin, bırakıp da dönmek kolay değil, bulduklarına razı oluyorlar.

Salamis dediğimiz yer ise Magosa’nın biraz dışında, pırıl pırıl bir denizin kıyısında bir sayfiye yeri görünümünde. Magosa’nın en ünlü otellerinden Salamis Bay ve yine öğrencilerin özellikle uğrak yeri Glapsides Plajı bu bölgede. Bu bölgenin bir başka özelliği ise, adanın en görkemli antik şehirlerinden birine ev sahipliği yapıyor olması. Karpaz’dan Magosa’ya dönüş yolumuzda ilk durağımız, Salamis Antik Şehri!

Troya Savaşı’nın kaybının ve kardeşinin ölümünün ardından ülkesine dönemeyen Teukros’un M.Ö. 1180 yılında kurduğu söyleniyor bu şehri. Parlak ve zor günler geçiriyor tarihi boyunca, savaşlar, depremler görüyor. Asur, Pers, Büyük İskender hakimiyetlerinin ardından son Salamis Kralı Nicocreon öldürülünce, şehir önemini kaybediyor ve adada yerini Baf alıyor. Öyle ki buradaki liman kullanılamaz hale gelince şehir tamamen unutuluyor ve Salamis’in taşlarıyla Magosa inşaa ediliyor.

4e37e97c-be87-11e5-b6ae-06fc1406e58b

Kalıntılar bugün geniş bir alana yayılmış durumda ve kazılar halen devam ediyor. En azından iki saatinizi buraya ayıracakmışsınız gibi planlamanız yararlı olacaktır.

Salamis’ten çıkıp Barnabas Kilisesi’ne doğru yol alıyoruz. Bu kilise Barnabas tarafından kurulan ve onun misyonerlik faaliyetlerini sürdürdüğü kilise, meraklıları Barnabas İncili’ni duymuşlardır hakkında çeşitli efsaneler dolaşan, maalesef konuya çok hakim olmadığım için burada tartışmalara giremiyorum. Bu kilise ise bugün ikon müzesi olarak ziyarete açık.

d7a1c96a-be84-11e5-abab-06fc1406e58b

Magosa’ya gitmenin vakti geliyor, Othello Kulesi ve Suriçi’ni gezeceğiz. Luzinyan Dönemi’nin en görkemli örneklerinden adadaki, buram buram kilise kokan, gotik mimari örneği Lala Mustafa Paşa Camii, kiliseden çevrilme bir camii. Magosa eskiden beri Türklerin yaşadığı bir yer olduğundan, bu kilise Osmanlı döneminin başlamasıyla camiiye çevrilmiş. Magosa aynı zamanda Namık Kemal’in sürgün yeri olması açısından da önemli ve kaldığı hücre bugün müze olarak gezilebiliyor.

f01743f8-be84-11e5-b13b-06fc1406e58b

Öğlen yemeği zamanı… Size Magosa’da öğlen yemeği için çok güzel bir adres veriyorum: Agora Fırın Kebap. Surların dibinde, salaş bir yer burası. Kleftiko dediği fırın kebabı, farklı lezzetteki zeytinlerini mutlaka tadın.

Fırın kebaptan sonra ise benim her gelişimde çok etkilendiğim Kapalı Maraş’ı arabayla tellerin ardından dolaşmak var. Önce biraz bu bölgeden bahsedeyim. Rumca adı Varosha olan bu mahalle, adının tınlamasında olduğu gibi bizdeki “varoş” kelimesiyle benzerlik gösteriyor, burada kullanımı ise “dışarıdaki mahalle” anlamında. Magosa’daki karışıklıkların ardından, Rumlar, Magosa’nın dış tarafında Varosha’yı oluşturuyorlar ve döneminin en lüks yerleşim merkezlerinden birisi oluyor. O dönem Türkiye’de olmayan markalar Varosha’da çoktan yerlerini alıyorlar. Dünyanın her yerinden turist çekiyor, tarihler muhtelif olmakla birlikte uzun süreli rezervasyonların otellerde çoktan dolu olduğu söyleniyor. Şehre giriş ordu personeli ve BM görevlileri hariç mümkün değil. Arabayla kenarından dolaşabilirsiniz.

0005edd2-be85-11e5-8cf9-06786e99008b

Terk edilmiş ve ot bürümüş evler, benzin istasyonları, oteller, tabelaları hala duran galeriler, kuyumcular, sokak levhaları hatta… Koca bir kalp kırıklığı hissi yaratıyor Maraş üzerinizde, tek başına bir yazı konusu bile olabilecek hisler bunlar. 1974 harekatında elde koz olması için alınıp, kullanılamayan ve mülkiyet problemleri sebebiyle yerleşime de açılamayıp çürümeye terk edilen bir şehir Maraş. Annem anlatır, gençliğinde evlerden perdeler uçuşurmuş hala. Şimdi yok, tüm binaların camları sökülmüş, boş öyle duruyor. Evlerinin için internette dolaşan fotoğrafları doğruysa talan edilmiş, galerilerde hala 74′ model arabalar duruyor.

Derinya Sınır Kapısı’na kadar gidebiliyor ve dönüyoruz aynı yoldan geri. Otele gitme zamanı… Otelimiz yine Maraş’ın sınırındaki Arkın Palm Beach Hotel. Magosa’nın en güzel otellerinden birisi ve kalmanızı kesinlikle önereceğim bir yer. Eğer ordu personeli değilseniz ve Maraş’a giremiyorsanız ise Magosa’nın en güzel denizi de burası, hatta Karpaz’dan sonra adanın en iyisi diyebilirim.

Plajın arkasında bulunan bombalanmış ve terk edilmiş binaların görüntüleri sizi rahatsız etmeyecekse tabii… Tel örgülere biraz yaklaşıp baktığınızda binalara, Rumca yazılı sokak levhalarını bile görebiliyorsunuz bu plajdan 40 yıl öncesine ait.

8382b13e-be87-11e5-8b42-06786e99008b

Aynı akşam Kıbrıs’ta yaşayan arkadaşım Taylan ve ailesi gelip bizi alarak Maraş’ın içine götürüyorlar. Böylece beraber geziye çıktığımız arkadaşlarım da Maraş’ı içeriden görebiliyor, seviniyorum. Orduevinin bahçesinde kaldırımlardaki 40 yıllık yazıları, Sophia Loren’in olduğu söylenen evi ve en üst kata çıkıp gecenin karanlığında Maraş’ı seyrettiriyorum onlara.

99b435d6-be87-11e5-a2d4-06fc1406e58b

90185dd6-be87-11e5-a210-06fc1406e58b
Sophia Loren’in Olduğu Varsayılan Ev – Kerem Günaydın

Otele yerleşmemizle birlikte kalan günlerimizi dinlenmeye ve tatile ayırmış oluyoruz. Balkonumuz denizi seyrediyor, üç sabah bu manzaraya uyanıyoruz, gece odaya döndükten sonra bu balkonda oturup ay ışığında denizi seyrediyoruz.

a4b4d760-be87-11e5-9c36-06fc1406e58b

Her sayılı gün gibi bu tatil de çabuk bitiyor. Arabamızı teslim ettiğimiz için bir taksiye binip gidiyoruz havaalanına. Herkes çok yorgun ve uykusuz. Bizim uçaklarımızdan önce bir Antalya uçağı kalkıyor, Kerem garipsiyor Kıbrıs’tan Antalya’ya uçak olmasını.

“Göçmenler memleketlerine gitsinler diye…” diyorum. Hatice Kurtuluş ve Semra Purkis’in Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenler isimli kitabındaki başlık geliyor aklıma, “Açılan Kapılar ve dışarıda kalan Türkiyeliler”. 74 öncesi Kıbrıslı ailelerin üyeleri açılan kapılardan rahatça geçip, Güney’e eğlenmeye giderken, onların Türkiye’den göçmüş arkadaşları giremiyor ve zaten tam sağlanamamış kaynaşma, adada yeni bir yarılma yaratıyordu.

Adanın en büyük sorunlarından biri oluyor bu insanlar, birleşmesi halinde istenmeyen taraf ilan edilecekler. Yazının başında söyledim ya, tarımın ilerlemesi gerekiyordu diye. İşin bir de nüfusla ilgili tarafı var bu harekette, Türkiye gücünü azaltmamak için adadaki Türk nüfusunu yükseltmeyi de hedefliyordu bu göç hareketleriyle. Fakat bu işin politik tarafı, bir de insani tarafı var ve biz bu taraftan bakmak zorundayız. Kırk yıldır burada yaşayan insanların evleri haline geldi Kıbrıs iyi kötü ve insanları evlerinden koparmak hiçbir hukuki kuralla bağdaştırılmamalı.

Geçen gelişimizde bir taksiye binmiştik Girne’den, “nerelisin” diye sormuştuk şoföre, aslen Trabzonlu idi. Peki nereli hissediyordu? “Ne oralıyım, ne buralıyım, arada kaldım” demişti. “Peki ada birleşirse ne olacak?” İşte buradaki cevapta saklı işin sırrı, “ben artık Trabzon’a dönemem, buranın rahatlığına alıştım, orada yaşatmazlar bile beni…”

Vedalaşıyoruz. Uçak zamanında kalkıyor,  o kadar uykusuzum ki daha uçak kalkarken uçak korkum bile beni engelleyemiyor, Kıbrıs yavaş yavaş arkada kalırken gözlerim kapanıyor.

Magosa

Nasıl Giderim? 

Ercan Havalimanı’na Türkiye’den tüm ulusal firmaların uçuşları var. İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra Adana, Kayseri, Trabzon, Hatay, Antalya, Gaziantep’ten Kıbrıs’a doğrudan uçuşlar var. Kuzey Kıbrıs’a giderken nüfus cüzdanıyla ülkeye giriş yapabiliyorsunuz.  Magosa’ya Kıbrıs’ın tüm kaza merkezlerinden dolmuşla ulaşmanız mümkün. Ben size Kombos firmasını kullanmanızı tavsiye ederim, diğer firmalara göre biraz daha pahalı olmakla birlikte, daha rahat araçlarla ulaşım sağlıyorlar. Salamis ve St. Barnabas’a ulaşmanız ise İskele dolmuşları ile (ki inip yürümeniz gerekecektir) ya da kiraladığınız araçlarla mümkün olacaktır. 

Bu yazı ilk kez 19 Ocak 2016 tarihinde gezi.com’da yayımlanmıştır. 

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *