Ankara – İzmir yolunun bir yerlerinde Kula’ya gelirsiniz ve sizi kocaman tabelalar karşılar: “Kula Evleri’ni Gördünüz mü?” Gelip geçen çoğu kişi için bu sorunun cevabı “hayır” olur, yıllardır bizim için de böyleydi. Bu yıl İzmir’e giderken, havanın güzelliği, yolculuğun hafiften yorucu olmaya başlaması ile birlikte Kula’ya girmeye ve o soruya olumlu cevap vermeye karar verdik.
Fakat bu evleri görmeniz için çok hevesli olan “Kula Belediyesi”, ilçeye girdiğiniz andan itibaren sizi terk ediyor. Sizi “Kula Evleri” şeklinde kahverengi bir tabelayla bir caddeye sokuyor ve aradan çekiliyor, bundan sonra yolları sormanıza kalmış. Çok büyük bir yer değil Kula elbette, fakat yine de sormadan ilerlemeniz sizin dönüp dolaşıp aynı yerlere çıkmanıza neden olabilir, yolların darlığı da ekstra yorucu olabilir.
Giderken giderken, Safranbolu, Beypazarı, Amasya gibi yerlerde de satılan “eski Anadolu evi maketi” dükkanını görüyorsunuz ve oraya park ediyorsunuz. İşte “eski Kula” başladı. Burası 18-19. yüzyıla kadar devam eden bir mimari anlayışın günümüze belki de “en olduğu gibi” kalan örneklerinden biri.
Daha girerken rengarenk boyanmış bir çeşme karşılıyor sizi, adını “Hayatı Renklendir Çeşmesi” koymuşlar. Sokaklara girmeye başladığınızda da evlerin, tamamen baştan savma bir şekilde de olsa rengarenk boyandığını görüyorsunuz. Size iyi hissettiriyor Kula, içinize garip bir sevinç doldurup öyle uğurluyor. Çok bakmamışlar evlerine evet, fakat bu bir eksiklik olarak göze çarpmıyor. İlk restorasyon hamlesiyle bu evlerin o klasik beyazlığa kavuşacağını ve Türkiye’nin dört bir yanındaki benzerlerinden hiçbir farkının kalmayacağını biliyorsunuz. Oysa bakıyorsunuz şimdi, köşeyi dönüyorsunuz karşınızda mor bir ev… Öte tarafa geçiyorsunuz mavi… Bakın, şuradaki ev ise yeşil… Laciverti de varmış… Köşeyi dönüyorsunuz ki karşınızda bir “çukur çeşme”, geçmişte Kula için çok önemli olan yapılar… Bugün kurtarılmaya çalışılıyorlar.
Burası aslında “kaleiçi” bir yerleşim, fakat kale bugüne kalamamış. Bugün, oranın bir kale olduğuna dair tek işaret daracık sokaklar ve çatıları birbirine değecek kadar yakın evler… Yani yerleşimin sıkışıklığı… Evlerin iç yapıları ise benzerlerinden ayrı değil. Geniş bir avlu, avluya açılan ve kiler-ahır-mutfak-tuvalet gibi çeşitli amaçlara tahsis edilmiş odalar… Kapı tokmakları da yine bu evlerin birçoğunda olduğu gibi çok ilgi çekici. (Yine de benim gördüğüm en güzel kapı tokmakları Hatay’daydı sanırım…) “İnce” ve “Kalın” ses çıkarıyor, böylece kapıyı kimin açması gerektiğini haber veriyorlardı bu tokmaklar.
Ben tekrara düşmemek adına bu bilgileri vermeyi bırakıp, sizi Kula’nın rengarenk sokaklarıyla başbaşa bırakayım. O tabelayı olur da siz de görürseniz, cevabınızı “evet” olarak verin. Birkaç saatinizi en fazla ayırın Kula’ya. Kula’yı mutlu terk edeceksiniz.
Leave a reply