Haliç’in Kıyısında : Balat, Fener ve Pierre Loti

Bu yazı Ekim 2018’de güncellenmiştir. 

“Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız / örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk / yahut bir adam bıçaklasak / yahut sokaklara tükürsek / ama en iyisi çeker giderdik / geyikli gecede uyurduk…”

Eminönü’nden bindiğimiz otobüsten Balat durağında iniyoruz, duvarda “geyikli geceyi hep bilmelisiniz…” yazıyor, en sevdiğim Turgut Uyar şiiri. İstanbul’un Altın Boynuz’u Haliç’in kıyısındayız, Haliç’in kıyısında iki semti gezeceğiz, Balat ve Fener. Yakın zamana kadar unutulmuş olarak bir köşede sıralarını bekleyen bu iki semt, bugün büyük kalabalıkları çekiyor kendisine.

Duraktan inince karşıya geçiyoruz, hemen önümüzde şarkılara konu olmuş Agora Meyhanesi, terk edilmişliğiyle… Tabelasında yalnız bir 1890 yazısı. Balat’ın sokaklarına atıyoruz kendimizi. (2018’ten not: Agora Meyhanesi hizmet vermeye devam ediyor.)

image00
Agora Meyhanesi

Elimizde çok fazla bir veri toplamadan gelmişiz, nereye gideceğimizi, nereyi göreceğimizi hesaplamadan, rastgele bir gezi olsun istiyoruz bugün. Ancak Balat’a geldikten sonra dükkanlara girip soruyoruz, “nerelere gidelim…” diye. Bir şey daha biliyoruz, buraya şimdi şimdi savaştan kaçan Suriyeliler yerleşmeye başlamış, nitekim sokakta görüyoruz. İnanılmaz bir yoksulluk dolanıyor Balat sokaklarında, bir zamanların görkemli evleri şimdi mültecilerin başını sokacakları bir çatıya dönüşmüş durumdalar.

Balat, Osmanlı döneminde İspanya’dan kaçan Yahudilerin yerleştiği semt. Bugün o dönemden kalan sinagoglar görülebiliyor halen. 1950’lerden itibaren İsrail’e gidiyor buradaki Yahudiler ve semt eski kozmopolit yapısını kaybediyor.

image01

Sokaklara girip çıkarken fotoğraflarda gördüğümüz rengarenk evleri görüyoruz. Seviniyoruz hemen, aklımda yine Geyikli Gece, “üç ev görsek bir şehir sanıyorduk…” Bazı sokaklarda Yahudilerin evleri de var, cumbalı, sokağa doğru taşmış evler bunlar. Harabe olmaya yüz tutmuşlar bugün.

image07

Yukarı tırmanıyoruz yavaş yavaş, Fener Rum Erkek Lisesi’ni görmeye. Balat’ın yukarı kısmında, kıpkırmızı, büyük bir bina burası, bugün hala okul. Ders saatleri içerisinde giderseniz içini görmenize de izin veriyorlar.

Bu binayı, İtalya’da, İspanya’da şatolar yapan bir mimar olan Dimadis yapmış, beş senede. Fener eski bir Rum semti, bugün yine yoklar. Parmakla sayacak kadar az öğrencisi var bu okulun, belki altmış kişi ve bu haliyle bile İstanbul’un en kalabalık ikinci Rum okulu. Şahane bir Haliç manzarası var okuldan görülen, penceleri ise sık tellerle kaplı. Dışarıdan taş atıldığında etkilenmemek içinmiş, içim acıyor. Bina yapıldığından itibaren okul olarak kullanılmış, bir dönem Patrikhane’ye bağlı bir akademi olduğunda dahil…

Fener-Balat-Gezisi

Okulun arka taraflarına doğru Kanlı Kilise olarak bilinen bir kilise var, asıl adı Moğolların Meryemi Kilisesi. Halen ibadete açık… Osmanlı döneminde camiye çevrilmeyip, Rumlar’ın ibadetine bırakılmış Bizans döneminden kalma tek kilise burası. Yalnızca grupların ziyaretine açık. Biz tesadüfen bir grup çıkarken kapıyı açık yakalayıp, kendimizi içeri attık. Duvarların Fatih Sultan Mehmet’in buranın kilise olarak kalmasına izin verdiği ferman halen asılı.

image03

Aşağı doğru inip Dimitri Cantemir Kafe’de oturuyoruz biraz, bir çay içiyor, tost yiyoruz ve Fener sokaklarına doğru ilerliyoruz. Burası aynı zamanda fotoğraflarda gördüğünüz ünlü renkli merdivenlerin olduğu yer. Balat’taki o yoksulluk görüntüde azalıyor gibi, turistler için yapılmış kafeler çıkmaya başlıyor karşımıza. Bugün bu kafeler gitgide çoğaldılar. Benim favorilerimden biri Brew Coffee Works.

Fener-Balat-Gezisi

Bizans döneminde burada bulunan deniz fenerinden almış Fener semti adını, tarihi boyunca Rumlar’ın yaşadığı bir yer olmuş. 6-7 Eylül olaylarıyla birlikte Rumlar burada yaşama olanaklarını kaybetmişler, dükkanları yağmalanmış, canları tehdit edilir hale gelmiş. Bir kısmı İstanbul’un başka semtlerine yerleşmiş, bir kısmı Yunanistan’a göç etmiş. Statüsü sürekli tartışma halinde olan Fener Rum Patrikhanesi de bu semtte bulunuyor.

image06

Patrikhane’nin bir de kapısı var, “Kin Kapısı” olarak biliniyor bugün. 1821’de Mora İsyanı sonucu Yunanistan bağımsızlığını ilan edince, İstanbul’da bulunan patriğin isyanda rolü olduğu iddiasıyla yapılan yargılamada patrik suçlu bulunuyor ve Patrikhane’nin kapısı önünde asılıyor. O gün bugün bu kapı kapalı tutuluyor. Açılması için beklenen şartlar farklı kaynaklarda farklı şekillerde anlatılıyor, ki bazılarına göre bu intikam hikayesi tamamen efsane. Kimisi İstanbul tekrar Rumlar’ın eline geçene kadar kapalı kalacağını söylüyor, kimisi orada bir Türk asılana kadar… Patrikhane ise, “bizde geleneklere göre ölünün üzerinden geçilmez, orada bir Patriğin ölüsü var…” diyor.

image04

Patrikhane’nin kilisesi gezilebiliyor. Avlusuna zaman zaman dışarıdan cam şişeler ya da taşlar atılıyormuş. Bir seferinde biz de denk geliyoruz. Bir kez daha üzülüyorum. Hep bahsedilen hoşgörü nerede?

Fener – Balat fotoğraflarında sıklıkla gördüğünüz renkli evler Kiremit Caddesi’nde bulunuyor. Bu evler bu şekilde popülerleştikten sonra değerleri de artmış. Semtte genel olarak emlak değeri artışından söz etmek de mümkün. Vodina Caddesi, Sancaktar Yokuşu, Merdivenli Yokuş Sokak da güzel fotoğraf noktaları olabilir.

Fener-Balat-Renkli-Evler

Bugün çekilen diziler de bu semtlerin popülaritesinin artmasında büyük bir etken olmuşlar. Birçok yeni mekan, üstelik çok kısa bir sürede açılmış. Bu ekonomik ortamda kalıcı olabilecekler mi, dizi bitince bu semtler ne olacak; o henüz bir soru işareti.

Karnınız acıktıysa benim önerim Fener Köftecisi’nde köfte yemeniz yönünde. Gerçekten lezzetli, doyurucu porsiyonları var. Fiyatları da uygun.

Şimdi Pierre Loti tepesine gidiyoruz Haliç’i bir de tepeden seyretmeye, adını sık sık buraya gelen ünlü Fransız yazar Julien Viaud’ın lakabından almış.  O dönemki manzara yok bugün, karşımızda değişmiş, kimliğinden koparılmaya çalışılan bir İstanbul var. Aslına bakarsanız Pierre Loti’ye gitmek benim için olsa da olmasa da olur durumda.

image05

Hava kararırken tepeden iniyoruz ve Taksim otobüsüne biniyoruz. İstanbul’un kozmopolit tarihinde yaptığımız bu yolculuk ve bu semtlerin bugünkü hallerini karşılaştırınca üzülmemek mümkün değil. Benim aklımda halen Geyikli Gece…

“ister istemez aşkları hatırlatır / eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş / şimdi de var biliyorum / bir seviniyorum düşündükçe, bilseniz / dağlarda geyikli gecelerin en güzeli…”

image09

Haliç

Rota Önerisi

Eminönü’nden Haliç hattını takip eden İETT otobüsleri ile ya da Üsküdar veya Karaköy’den motorla yazıda anlatılan bölgelere ulaşmanız mümkün. Otobüsten Kadir Has Üniversitesi Durağı’nda inip Cibali’yi de gezerek Fener ve Balat’a gidebilirsiniz. Cibali Kapısı – Gül Camii – Fener Rum Patrikhanesi – Renkli Merdivenler –  Fener Rum Lisesi – Moğollar’ın Meryem’i Kilisesi – Renkli Evler rotasını takip ederek geziyi tamamlayabilirsiniz. 

Pierre Loti’ye gitmek için tekrar sahil yolundaki duraklara yürüyerek, oradan Eyüp’e giden İETT otobüslerine binmeniz gerekiyor. Pierre Loti’de indikten sonra Eyüp üzerinden İstanbul’un belli başlı merkezlerine doğrudan giden otobüsler bulabilmeniz mümkün. 

Bu yazının değiştirilmemiş hali ilk olarak 23 Aralık 2015 tarihinde gezi.com’da yayımlanmıştır. 

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *