“bana bir merhaba gönder”

“Cigaramı sardım karşı sahile / yaktım ucunda acıları…” 

Yol nihayet iki şeride iniyor, daha doğrusu ben özellikle tali yola sokuyorum arabayı. Sağ yanımızda deniz, Balıklıova’dayız. Un kurabiyesi alıyoruz yolda yeriz diye, bir güzeliz ki hepimiz ve öyle mutluyuz ki…

Sürüyorum arabayı, sağ tarafta deniz… Bir yandan buranın güzelliğini bozup, buraları kolay ulaşılabilir hale sokacak duble yollara sövüyoruz ağız dolusu, bir yandan eski yolun tadını çıkarıyoruz. Çiçekler açmış, oysa daha Mart. Ağaçlar bile çiçek vermiş, bir rüzgar eserse giderlerse, dertleniyoruz.

IMG_9874

“ağları attım, anılar doldu / ağlar hasretimin kıyıları…” 

Kutlukhan Perker’in karakteri Ece’nin bir bölümünde diyordu, “İzmir değil de, çevresi çok cezbedici…” Tam da bu olan. İzmir’in içinde hiçbir yaşama isteği duymazken ben ve hatta evimdeyken de aklıma çok düşmezken böyle şeyler, buralarda bir emekliye dönüşüp, “tası tarağı toplayıp, gelip buralarda yaşayalım” diyorum. Radyo kapalı, sosyal medya kapalı, ülkede kıyamet kopsa haberimiz olmayacak, öyle izole hissediyorum ve buna ihtiyacım var sanırım. Öyle bir haldeyiz ki, neler olup bittiğini bilmemeye ihtiyacımız var zaman zaman.

Bu ülke bizi sevmiyor bir süredir çünkü, bizi içinde istemiyor. Biz dirensek de burayı “evimiz” bilmeye, her gün biraz daha daralıyor yaşam alanlarımız.

Arabayı çeviriyorum Amberseki’ye, bir çay bahçesine oturuyoruz ki bu manzarada insanın ömrü uzar. Bir çay, yanında un kurabiyelerimiz… Bu köyde sanat da var, yıllar önce gelmişlerdi içinde yer aldığım festivale, “Elveda Cumhuriyet” idi oyunun adı sanırım, Safiye Ayla’yı anlatıyorlardı, Safiye Ayla üzerinden anlatıyorlardı… O geliyor aklıma.

IMG_9877

“kadehimi vurdum karşı yakaya / efeler kalktı şerefe…” 

Başka bir köye geçiyoruz buradan, aslında amacım benim diğer yakaya geçmek. “Yolu kötü” diyorlar, “çok zorlu bir yol” diyorlar. Olsun…

IMG_9918

“sevgimi attım, dostlar tuttu / bir ağıt yaktım kadere…”

Giderim. Haritadan gösterdikleri yola bakıp, telefondaki navigasyon programında ayarlıyorum rotayı ve çıkıyoruz tekrar yola. Ambarseki’ye gelmeden içeri giriyoruz, haritada gözüktüğünden ve bizim tahmin ettiğimizden daha uzun bir yol. Tırmanıyoruz da tırmanıyoruz…

Yol çok güzel, olsun! Araba kullanması ayrı keyif, bize eşlik eden müzikler apayrı. Tırmanışın bittiği noktada, rüzgar santrallerinin yanından geçerken tam da, yağmur bastırıyor. Yavaşlıyoruz mecburen, görüş mesafesi daralınca. Yine de çok güzel, her şey…

Aşağı indikçe yağmur duruyor, ama bulutlar tam dağılmıyor.

IMG_9923

“yareme tuz diye yakamoz bastım / tek şahidim aydı…” 

Manzara çok güzel. Telefona mesaj geliyor, “Yunanistan’a hoşgeldiniz” diye. Karşı adadan çekiyor bir anda şebeke. İnternetleri kapatıyoruz faturalar kabarmasın diye. Balık çiftlikleri gözüküyor açıklarda, içimiz acıyor. Denizlerimize iyi bakmıyoruz…

Yarın bir gün yüzecek deniz bulamadığımızda, bir günah keçisi arayacağız, fakat sesimizi çıkarmayan bizler de suçluyuz yeterince. Bu coğrafyayı çok hor kullanıyoruz.

Aşağı indikten sonra duruyoruz yine kenarda, papatya dolu yerler.

IMG_9936

Hava kararmaya yakın… Gökyüzü kızıllaşıyor yavaştan. Yolumuz daha uzun, bir saati aşkın gideceğiz daha Balıklıova’ya kadar ve oradan da İzmir yolu…

Şikayet etmiyoruz, bu yarımada insanı tüm streslerden arındırıyor sanki. Yorgunluğumuzu bile hissetmeden giriyoruz İzmir’e, aklımda Ankara yolları. Şarkı bitiyor kafamda.

“bir elimde defne, bir elimde sevdan / kalbim ege’de kaldı…” 

IMG_9937

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *