Göller Bölgesi 3 – Isparta ve Eğirdir

Türkiye’nin gül ambarı Isparta, şehre ilk girişte çok da sevimli olmayan bir büyükşehir yüzüyle karşılıyor sizi. Burdur’un sakinliğinden sonra, Isparta’daki karmaşa iyi gelmiyor. Trafik tıkalı, sokaklar kalabalık ve görünüş sıradan bir Anadolu kenti…

Ortalıkta korunabilmiş bir tarih yok, şehir merkezinde tek tük evler, camiiler duruyor, fakat bir bütün olarak bakıldığında Isparta’nın tarihi hırpalanmış ve yok edilmiş durumda. Kalanlara da bakıldığı söylenemez. Bilhassa kiliseler kaderlerine terk edilmiş durumda, sokak aralarında kalmışlar. Görev icabı koyulmuş bir anlatım tabelası dışında, kilitli kapılarla ziyarete engelliler.

Bir de belediye tarafından yapılmış Etnografya Müzesi var. Muazzam çirkinlikte bir binada, yine muazzam çirkinlikte bir gül motifi ile karşılıyor sizi.

IMG_0525

Binanın en büyük özelliği Isparta’yı kuş bakışı izleyebiliyor oluşunuz. Onun dışında ne mimari olarak ne de sergilenen eserler bakımından tatmin edici bir müze burası. İyi kötü çalışan bir asansörle on küsur kat yukarı çıkıp yürüyerek aşağı inmeniz, bu esnada bir ufak odadan oluşan her katta sergilenen birbirinin aynısı gibi duran halıları izlemeniz bekleniyor. Üst katta şehri seyredip, aşağı inseniz yeri hani.

IMG_0526

Eski camiiler şehrin çeşitli yerlerinde çıkıyor karşınıza, onun dışında nispeten korunabilmiş, fakat bakımsızlığın pençesinde bir mahallesi var Isparta’nın, ufacık, yürüyerek on beş dakika gibi bir sürede bitirebileceğiniz…

IMG_0566

Yani çok vaktinizi harcayabileceğiniz bir şehir değil burası. Bir günde rahatlıkla bitirirsiniz. Yemeğinizi ise çarşı merkezinde bulunan Ferah Kebap Salonu’nda yemenizi öneririm.

Isparta’dan bu duygularla ayrılarak gidiyoruz Eğirdir’e. Yedi renkli göl yazıyor Eğirdir Gölü için broşürün başlığında. Türkiye’nin dördüncü büyük gölü burası, yöre halkı deniz diyor. İlk geldiğimiz gün yoğun bir rüzgara yakalanıyoruz Eğirdir’de, Yeşilada’ya giden yola dalgalar vuruyor bir yandan. Bir gölü kaç kez dalgalı görebilir bir insan diye düşünüyorum, hani bu haliyle de bakınca, gerçekten deniz sıfatını hak ediyor Eğirdir Gölü.

Şehir merkezinde bulunan Dündarbey Medresesi ve Hızırbey Camii’ni geziyoruz ilk olarak. Broşüre göre 1237 yılında Selçuklular döneminde han olarak yaptırılıp, 1301 yılında medreseye çevriliyor burası.

IMG_0587

Medresenin karşı tarafında ise Hızırbey Camii’si var. Kemer üzerine yapılan minarenin dünyada tek örnek olduğu söyleniyor. Karşısındaki medreseye nazire olarak yaptırıldığı da tarihi anlatımlarda geçiyor.

Buradan sonra istikamet Yeşilada…

IMG_0582

Fotoğrafta en uç noktada gözüken yer bir zamanlar kara ile bağlantısı olmayan Yeşilada… Sonradan 1 km’lik bu yol yaptırılarak karaya bağlanıyor. Ada üzerinde kiliseden devşirilmiş bir camii ve tarihi Rum evleri halen varlıklarını koruyorlar. Aynı zamanda yine ziyarete kapalı bir Kilise de Yeşilada üzerinde bulunuyor.

IMG_0609 IMG_0611 IMG_0626 IMG_0633Yeşilada’ya araçla ulaşım sağlayabilirsiniz, fakat sokaklarını gerçekten keşfedebilmenin en ideal yolu yürümek… Bir de ilginizi çekiyorsa eğer, Yeşilada’ya giden yolun başlangıcında kiralayabileceğiniz bisikletlerle de adada gezebilirsiniz.

Ertesi gün istikamet Kovada Gölü Milli Parkı!

Kızılçam, karaçam, meşeler, kokar ağaç, ardıç gibi ağaç türlerine ve birçok farklı çalıya ev sahipliği yapıyor Kovada Gölü Milli Parkı, yürüyüş yollarını takip ettiğinizde sık sık karşınıza bitkilerin altına koyulmuş açıklayıcı tabelalar çıkıyor. Milli park içerisinde ayrıca fotoğraf çekimi için seyir terasları da yapılmış.

IMG_0732 IMG_0762 IMG_0851 IMG_0776 IMG_0721

Kovada Gölü yolunda sık sık terk edilmiş leylek yuvaları göreceksiniz ve bir de elma bahçeleri. Elma bahçelerinden verim alabilmek için kullanılan ilaçlar leylekleri maalesef kaçırmış, ayrıca tarım arazileri de verimli kullanılamadığından birçok köy göçler sebebiyle boşalmış durumda.

Eğirdir’in sıkıntıları bunlarla da sınırlı değil. Eğirdir’de dünyaca ünlü kemik hastanesinin geleceği de tehlike altında, günümüz koşullarında liyakata değil, yandaşlığa verilen önem sebebiyle işinin ehli doktorlar birer birer hastaneden uzaklaştırılıp, yerlerine “yakınlık sebebiyle” atamalar yapılmış, yeni gelen doktorların ise işlerinde eskileri kadar iyi olmadığı ve hastanenin bu sebeple yavaş yavaş önemini kaybettiği halk arasında anlatılıyor.

Kovada Gölü Milli Parkı sonrasında Kasnak Meşesi Ormanı’na uğruyoruz. Birçok başka bitki ve hayvan türünü barındıran orman, sadece Türkiye’de yetişen kasnak Meşesi’ne ev sahipliği yapıyor.

IMG_0869 IMG_0858

Kasnak Meşesi ormanını da gördükten sonra Eğirdir’e dönüyor ve günü noktalıyoruz. Ertesi gün İslamköy’ü göreceğiz. İslamköy biliyorsunuz Süleyman Demirel’in köyü olması ile üne kavuşmuş bir yer, gitme amacımız da zaten Süleyman Demirel adına yapılan müzeyi görmek.

Müze alanında iyi hazırlanmış, düzenli ve modern bir müze. Buraya gelme sebebimiz ise ben değilim. İtiraz etmiyorum, fakat Süleyman Demirel, Türkiye siyasetinde benim için hizmetlerinden çok günahlarıyla anılan biri. Buraya çok fazla siyaset bulaştırmak istemediğimden uzun uzun yazmıyorum.

İslamköy’ün ardından ise sırada Barla var. Barla’ya gidiş sebebimiz ise ailesel… Anne tarafımız bu köyden. Zamanı gelince anlatırım, çeşitli öyküler anlatılıyor Barla’yla ilgili. Bu yazının konusu değil… Fakat Barla denilince akla bir de Said-i Nursi geliyor. Nitekim Barla’da hangi dükkana girseniz onun resmi asılı, turlar geliyor, şehirde herkeste bir “üstadımız…” lafıdır gidiyor. Her önümüze gelene, onun için gelmediğimizi anlatmaktan dilimizde tüy bitince hızlıca merkezden uzaklaşıp, Barla’nın dağlarına vuruyoruz kendimizi yıkık dökük kalmış bir kiliseyi görmek için. Barla, benim için “kaybedilmiş yerlerden” biri haline geliyor.

IMG_1002 IMG_1010 IMG_1021 IMG_1034

Barla’dan bu hayalkırıklığı ile ayrılıp dönüyoruz Eğirdir’e. Akşam yemeğinde Yeşilada’da bulunan Melodi’de göl levreği yiyoruz. Melodi, Eğirdir’in yanılmıyorsam iki içkili lokantasından biri.

Bir kafede oturup, orada tanıştığımız bir beyle sohbet ediyoruz. Eğirdir için çok iyimser değil, buranın nasıl bir etki altında olduğunun biz de farkındayız, fakat şöyle diyor: “Eğirdir’de üç kuşak var, eski kuşağın yaşam tarzı belli, artık onları değiştiremezsiniz. Ortadaki kuşak, onların yanında, onlar gibi davranmak zorunda hissediyor kendisini ve Eğirdir’den dışarı gidiyor biraz nefes alabilmek için. Genç kuşak ise hiçbir şeyi pek takmıyor, işte bu kuşağı kazanmak lazım iyi bir gelecek için…”

Sanırım doğru. Ülkenin geleceğine dair savaş çocuklarımız üzerinden verildi bugüne kadar. Yapılacak tek şey var, çocuklarınızı vermeyin!

IMG_0629

Nasıl Giderim

Isparta’ya bir tek İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Türk Hava Yolları’nın uçuşu var. Bunun dışında şehre tek ulaşım yolu otobüs. Büyük otobüs firmalarının ve yerel şirketlerin Isparta’ya seferleri mevcut.

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *