“Hava biraz daha insani düzeye gelsin, ondan sonra gidelim” demiştim Augsburg ve Ulm’ü içeren gezimize, oysa hava hala buz gibi. Hava tahminleri yanılmış durumda, zerre ısınma yok.
Sabah saat 9.35 treniyle, yaklaşık 45 dakika süren bir yolculuğun ardından Augsburg’a varıyoruz. Soğuk sebebiyle genellikle trenler de rötarlı çalışıyorlar. (Evet, o kadar soğuk!)
Bilgi Notu: Almanya’da her eyaletin kendi içerisinde kullanabileceğiniz biletleri bulunuyor. Bunun Bavyera’daki hali “Bayern Ticket” olarak geçiyor ve tek kişi 25 Euro. Sonradan eklenen her kişi için (en fazla 5 kişi kullanabiliyor bu biletleri) 6 Euro daha veriyorsunuz. Yani kişi sayısı arttıkça, bilet fiyatında kişi başına düşen miktar azalıyor. Bu biletlerle eyalet içerisinde bütün bölgesel trenlere (R, RE ve ALX ile gösteriliyor), aynı zamanda şehirlerdeki toplu ulaşım araçlarına binebiliyorsunuz. Tren saatlerine Deutsche Bahn uygulamasından “local transport only” seçeneğiyle arama yaparak bakabilirsiniz.
Augsburg’un tren garına yakın mahallesinde de çoğu Alman şehrinde olduğu gibi Türkler yaşıyor. Tren garından şehir merkezine yürürken etrafta bolca Türkçe tabela, her Türk mahallesinde olduğu gibi kuyumcular, simit sarayları ve dönerciler görüyoruz.
İlk durağımız Rathausplatz…
Bu Rathaus yani belediye binası 1517 yılında Elias Hall tarafından yapılmış. Çatısında görülen çam kozalağı, aynı zamanda Augsburg’un simgesi. Yan tarafında bulunan kule Perlachturm da bugün manzara için ziyaret edilebiliyor.
Augsburg’un en önemli ve görülmeye değer noktalarından biri ise Fuggerei. Burası aslında bugünkü anlamda toplu konutlar, zamanında bu amaçlar yapılmış ve bugün dahi bu amaçla kullanılıyor.
Halen 200 kişi kadar, çok cüzi kiralarla burada yaşıyorlar. Evlerden bir tanesi müze ev olarak gezilebiliyor. Aynı zamanda bu konutların alanında İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılmış bir sığınak da, duvarlarında o günden kalma yazılarla birlikte görülebiliyor. Fuggerei’a giriş 4 Euro.
Tekrar merkeze doğru dönelim. Bu sefer karşımıza St. Ulrich’in Kiliseleri çıkıyor. Bu bölgenin üç azizinin mezarı Katolik kilisede bulunuyor. Kiliseler dedim, çünkü burada aynı isimle anılan bir de protestan kilisesi mevcut.
Bir önceki yazı olan Ulm’de, Ulm’ün Einstein’ın doğum yeri olduğunu yazmıştım. Augsburg ise bir başka önemli sanatçının, ünlü yazar Bertold Brecht’in doğduğu şehir ve doğduğu ev, doğumunun 100. yılı olan 1998’de müzeye çevrilmiş. Brecht burada yalnızca iki yaşına kadar yaşamış.
Augsburg’un bir başka önemli yapısı ise Dom Maria Heimsuchung.
Burası Augsburg’un ana katedrali. Aslında 10. yüzyılda yapılmış, fakat 14 ve 15. yüzyıllarda (üstelik mimari üslubu da değiştirilerek) büyütülmüş. İçeride peygamberleri temsil eden pencereler bulunuyor ve bunlar dünyanın en eski vitrayları olarak kabul ediliyor.
Augsburg, Bavyera’nın üçüncü en büyük şehri, ama buna rağmen küçük bir şehir. Münih’ten planladığınız bir gezide burayı kolaylıkla Ulm’le birlikte tek günde görebilirsiniz. Özellikle Fuggerei’ı görmeyi atlamayın.
Bir dönemin -yine- özgür İmparatorluk şehri Augsburg’a veda ederken, tren garında isterseniz 1516 kurallarıyla yapılmış biralardan içebilirsiniz de. Bizim yolumuz ise Ulm’e gidiyor, yeme-içme olayını tamamen oraya bırakıyoruz ve trenimize biniyoruz.
Hava hala çok soğuk!
[…] Augsburg […]
[…] Augsburg […]
[…] Augsburg […]
[…] Augsburg […]
[…] Augsburg […]
[…] Augsburg […]