“Yazmasaydım deli olacaktım…”
Sait Faik Abasıyanık
Bizans döneminde balıkçılar ve manastırlardaki rahip ve rahibeler dışında yaşam olmayan İstanbul’un Adalar’ı bugün İstanbul’dan kaçmak isteyenlerin en kısa kaçış noktası. Bir zamanların sürgün noktaları, bugün havanın güzel olduğu haftasonlarında hayal edilmesi imkansız kalabalıkları ağırlıyor, kafa dinleme, şehirden kaçma gibi hayallerin yerini, vapurda yer bulamama, restaurantlara rezervasyon yaptırma ve özellikle Büyükada’da kalabalık sebebiyle adım atacak yer bulamama gerçekleri alıyor.
Kınalıada
Rumca adı Proti, “ilk” anlamına geliyor. Şehirden yola çıkıldığında ilk ada olması sebebiyle bu isim verilmiş. Şimdi şehir var, şehir var. Kartal’dan yola çıkarsanız elbette ilk ada değil, ama bu ismi aldığı sıralarda şehirden kastın bugün İstanbul dendiğinde anladığımızın çok kısıtlı bir hali olduğunu tahmin etmişsinizdir.
Kınalıada’nın en güzel özelliklerinden biri fayton olmaması… Zaten dört ana ada arasında en küçük olan ada burası ve yürüyerek gezmesi en kolay olanı aynı zamanda. Adaya indiğinizde iskelenin sol tarafında ilk olarak Kınalıada Camii‘ni göreceksiniz. 1956’da yapılmış ve alışık olduğumuz cami mimarilerinden oldukça farklı. Kimi seviyor, kimi sevmiyor; bence güzel.
Adanın ilk ne tarafına gitmek isteyeceğiniz size kalmış, ama bence önce çok da yorulmadan biraz tırmanalım ve Dönüşüm Manastırı‘na çıkalım.
Bir zamanlar burada yer alan bir Bizans Manastırı’nın üstüne kurulduğu düşünülüyor bugün gördüğümüz bu manastırın. İstanbul’un fethinden sonra yıkılmaya terk edilmiş, fakat 1722’de Sakız adasından bir tüccar tarafından onarımı yapılmış. Bizans döneminden kalma ikonalar bugün Patrikhane’de korunuyormuş.
Manastır’ın olduğu yerden adanın arka tarafının manzarası görülebiliyor.
Burada biraz soluklanıp, aşağı yürümeye başlayabiliriz. Özellikle Köşklü Sokak’ta eski ahşap konaklardan görerek Kınalı Ada Rum Ortodoks Kilisesi‘ne ilerleyebiliriz.
Bu kilisede 7-8 Ekim’de “panigiri – yani bakirenin doğumu” kutlanıyormuş. Bu dönem dışında ziyarete açık olduğu zamanlar oluyor mu bilmiyorum, fakat ben gittiğimde yalnızca bahçesine girilebiliyordu. Kilise 1886’da kurulmuş, sahile çok yakın bir noktada.
Şimdi bir üst sokağa çıkıyoruz. Kınalıada’da bir Ermeni nüfusu da olagelmiş. Örneğin Hrant Dink de yazları bu adanın açıklarında sandalıyla balık tutarmış. Zaten bugün de iskelenin orada, tam da sahilde Hrant Dink Çocuk Parkı var. İşte tüm adaların tek Ermeni kilisesi de Kınalıada’da. Maalesef yine ziyarete kapalıydı.
Şimdi biraz da adadaki köşkler ve konaklara bakalım. Şehir Hatları iskelesinin olduğu yerde ikiz evler bulunuyor. Ben adaya gittiğimde yerel seçim öncesiydi ve evlerin önünde muazzam bir afiş kirliliği vardı. Ancak bu şekilde fotoğraflarını çekebildim.
Özellikle Fazıl Ahmet Aykaç Caddesi’nde birçok konak göreceksiniz. Bunlar arasında Ermeni besteci Gomidas’ın evi de var. (bu caddede, 23 numaralı köşk.)
Maalesef bazı konaklar terk edilmiş, yıkılmaya bırakılmış. Gerçekten gördüğünüzde kalbiniz kırılıyor. O güzelim konaklar nasıl bırakılmış anlamıyorsunuz. Konakların birinin duvarında yazan yazı dokunuyor; “yıkılmayacağım size inat…”
Burgazada
Burgazada’ya özellikle Mavi Marmara iskelesinde inerek ulaşıyorsanız adanın merkezine yürümek için dizi dizi meyhanelerin önünden geçeceksiniz. Buram buram rakı kokacak ve canınız çekecek. Burgazada’nın bendeki izlenimi nedense bu; rakı adası… Bu meyhanelerin İstanbul’a bakmaması da şehirden çok uzaktaymışsınız hissi uyandırıyor.
Burgazada aynı zamanda Sait Faik Abasıyanık‘ın adası… Buradaki evi müze haline getirilmiş ve ücretsiz bir şekilde gezilebiliyor. Ev maalesef Pazar, Pazartesi ve Salı günleri ziyarete kapalı.
Adadaki Sait Faik Heykeli ise Şehir Hatları İskelesi’nin olduğu yerde. Sait Faik 20 yıl Burgazada’da yaşamış, müze evde de hayatı anlatılıyor. En üst katta bulunan salonda hazırladığı köşe öyle ki insanın ömrünü uzatır ve bir haftasonu gelip adada böyle manzara olan bir yerde kalma hayalleri kurdurur. Ayrıca Sait Faik’in öykülerinin birçoğunda da Burgazada ve adalılar anlatılıyor.
Burgazada’ya yanaşırken bir de ada siluetinde çok belirgin bir kilise göreceksiniz. Burası Aya Yani Kilisesi. 110 yıllık bu kiliseyi hiçbir Burgazada ziyaretimde açık yakalayamadım maalesef.
Burgazada’da kıyıda sıralı mekanlarda rakı balık yapmak isterseniz ben daha önce Fincan‘ı deneyip beğenmiştim, fakat sonrasında giden başka arkadaşlarım fahiş bir hesap sorunu yaşadılar. Barba Yani‘nin güzel olduğu söyleniyor. Hesaptan kazıklanma riski maalesef tüm mekanlarda var, bu konuda sicili temiz olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Böyle yerlerde risk daha da fazla. Bu tarz mekanlarda çoğu zaman fiyatları görebildiğiniz bir menü de gelmez önünüze biliyorsunuz.
Burgazada’da aynı zamanda Four Letter Words isimli çok güzel bir kafe ve Ergün Pastanesi isimli güzel bir pastane var. Ergün Pastanesi’nin özellikle milföy pastası şahane.
İstanbul’un Adalar’ı şehirden uzaklaşmak için her zaman iyi bir seçim.N
Not: Faytona binme, atlar ölüyor!
Leave a reply