Günler öncesinden planlıyoruz, ta yazdan beri gitmek istediğim Büyük Valide Han’a gidip, oradan seyredeceğiz İstanbul’u bir kez de, İstanbul’a haksızlık etmeden… Oraya çıkar çıkmaz fotoğraf makinesine sarılıp, poz verip, aşağı inmeden…
Birkaç gündür süren sis, tahminler doğru çıkarsa sabaha dağılmaya başlayacak. Sabah uyanıp bakınca hava durumuna, saat 10’da dağılacak diyor. Her saat geldikçe, bir saat atıyor sisin dağılma zamanı.
“Olsun” diyorum içimden, “böyle de olur.” Hem kaç kişinin eline geçer oraya çıkıp da sise teslim olmuş İstanbul’u seyretme fırsatı. Bu da bir şans. Kim bilir ne güzel gözükecek, ne şahane bir manzara sunacak bize bu sis. Karşıya vapurla geçememişiz ne gam.
Bu şekilde Sirkeci’de inip, yürüyoruz Büyük Valide Han’a. Boynumuzda fotoğraf makineleriyle içeri girer girmez bir adam gösteriyor, “çıkış şuradan, ama kapalı…”
Korktuğum başıma geliyor, gene de biraz çıkıp deniyoruz şansımızı. Korka korka soruyoruz sonra, “ne zaman kapandı?”
“Birkaç gün önce belediye gelip kapattı…”
Açılır mı, ne zaman açılır bilmiyorum. Lütfen arama motorlarına Büyük Valide Han yazıp bakın karşınıza çıkan fotoğraflara. İstanbul’un çok güzel bir manzarasını sunuyordu size. Yapılan şey tarihi dokuya zarar veriyor olabilir, gerçekten muhtemel… O sebeple bu kararı tamamen haksız bulamam ezbere bir şekilde, yine de dokunuyor birkaç gün arayla kaçırmış olmak. Hanın içinin fotoğrafını çekiyorum öylesine, bir hüsranın belgesi olarak…
Gidip Süleymaniye’de kuru fasulye yiyelim diyoruz ve yürümeye karar veriyoruz. İyi ki montumu yanıma almışım. Hava tahminlerine inansaydım, güneşli ve 17 derece olan bir gün olacaktı bugün.
Yolda giderken Sultanahmet Meydanı’na uğruyoruz. Az da olsa hala turistler var ortalıkta dolaşan. Kendi kendime düşünüyorum, “bu iki gün için geldiyse bir turist İstanbul’a, çok yazık”, zira sis ne Ayasofya’yı gösteriyor, ne Sultanahmet’i doğru dürüst.
Kapalıçarşı’nın içine girmeden, kenarından devam ediyoruz Süleymaniye’ye doğru. Çok ilginç, ama ben ilk kez göreceğim Süleymaniye’yi. Bir arkadaşımın kuru fasulyeciyi önermesi üzerine, aklımın bir köşesinden çıkıp geldi bu fikir, bakalım nasılmış.
Süleymaniye Cami de sis sebebiyle kesintisiz bir görünüme sahip değil, ama biz nasılsa buralardayız, başka zaman yine geliriz. Bu haliyle görmek de güzel.
Bundan iki buçuk yıl önce, Mardin’de Kasımıye Medresesi’ne çıkmıştık Mezopotamya’yı günbatımında çekmek için. Şansımıza o gün, Suriye’den gelen toz bulutu çökmüştü ovanın üstüne. Önce biraz üzülmüştük, ama sonra baktık ki eşsiz bir manzara, şahane kareler yakaladık. Sonrasında giden arkadaşlarıma hep demiştim, “umarım hava sisli olur…”
Süleymaniye’den aşağı, Haliç’e doğru baktığımızda da beyaz bir boşluğa çok yakın bir görüntü görüyoruz.
Kuru Fasulyeci Ali Usta’ya oturuyoruz. Kuru fasulyesi gerçekten söylendiği kadar leziz. Fiyatlar ise beklemediğim kadar makul, uçuk bir şekilde makul. Kuru fasulye, pilav, turşu ve içecekten oluşan menü 10 lira.
Yemeğimizi yedikten sonra, bu sefer benim aklımda başka bir yer var. Manzara belki beklediğim kadar etkileyici çıkmıyor, ama deniyoruz en azından. Süleymaniye’den yine yürüyerek, İstanbul Modern’in terasında bulunan restauranta gidiyoruz. Yolumuzun üzerinde önce Sirkeci’de bir tatlı yiyor ve fotoğrafçıları dolaşıyoruz, Eminönü’nde biraz fotoğraf çekip, ardından Karaköy’de outdoor malzeme satan yerleri. Tam manasıyla iş iş üstüne bir gün, birçok şey hallederek ilerliyoruz İstanbul Modern’e doğru. Vapurlar iskelelere demirli, hiçbir yere gidemiyor. Deniz yolu ulaşıma kapanmış durumda. İstanbul Boğazı sessiz sakin, sisin dağılmasını bekliyor.
O manzara için gelmişiz, elbette açık havasında oturuyoruz. Ne bir ısıtıcı var, ne de soğuğu önleyici başka bir şey. Bir de bira söylüyoruz, üşüye üşüye içiyoruz. Hava kararırken yavaş yavaş, baktığımız ufuklarda, sadece gri bir boşluk görünüyor saat ilerledikçe. Hafiften yüzünü gösteren tarihi yarımada da kayboluyor. Sadece boşluk.
Hava kararıyor, sis iyice çöküyor ve biz dönüş yoluna koyuluyoruz. Sisin yarattığı büyü yazdırıyor bu yazıyı bana, belki normalde bu kadar uzun bahsetmeyeceğim bir gün, bir yazı olup çıkıyor.
Sisli günler hala bitmiyor ve biz güneşin hasretiyle bekliyoruz baharın gelmesini. Şimdilik aynı şarkı çalıp duruyor; “bu eski şehirde bir başka sisli gün, ne varsa etrafta gizlenmiş sisin altına…”
Leave a reply