Her yıl yapmaya çalıştığımız gibi, halamla planlayıp da, babaannemleri Göller Bölgesi’ne götürmeye karar veriyoruz bu sene ve ilk durağımız Burdur olacak.
Burdur’a vardığımız gün gidip araba kiralıyoruz. (Hyundai i20 Dizel – 120 TL günlük)! Bize bir gün öncesinin akşamında veriyorlar arabayı nasılsa orada kalacak o gece diye.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra çok vakit kaybetmeden yola çıkıyoruz, istikamet Sagalassos! Burdur’un Ağlasun ilçesinde bulunuyor burası ve yaklaşık 1 saatlik bir yolculukla ulaşabiliyorsunuz. Yolu biraz kötü, yer yer
Sagalassos genel olarak Burdur’a damgasını vurmuş bir antik şehir, yol boyunca ve şehir merkezinde birçok yerde buranın tanıtımını görüyorsunuz. Sagalassos ise genel olarak Antoninler Çeşmesi ile biliniyor.
Buradan akan su halen içiliyor. Bir miktar tırmanışla ulaşabiliyorsunuz yukarı ve hele ki ziyaretçi sayısı azsa, şu manzarayı gördüğünüze değiyor. Bir şekilde tenha olması beklenen bir dönemde gitmeye çalışmanızı tavsiye ederim. Nitekim biz oradayken, bir tur geliyor ve bu manzara kayboluyor. Bir anda çeşmenin önü fotoğraf çekilmeye çalışan, suya elini daldırıp içmeye çabalaya turist kalabalığıyla doluyor.
Sagalassos’ta bilinen tarihe göre Hititler ile bağlantılı olan Luviler hüküm sürüyor M.Ö. 3.000’den itibaren. Sonrasında burası Frig ve Lidya dönemlerini yaşıyor. M.Ö. 133 yılından itibaren ise kent Roma İmparatorluğu’nun bir parçası haline geliyor.
Ne var ki yaşanan depremler, veba salgını gibi etkenlerle kent önemini kaybediyor ve Selçuklular döneminde insanlar Ağlasun’a inip yerleşiyorlar. M.S. 13. yüzyılda son Bizans Kalesi de tahrip ediliyor ve Sagalassos’ta yaşam sona eriyor.
Sagalassos’ta kazılar halen devam ediyor.
Yaklaşık üç saatlik bir gezinin ardından ayrılıyoruz Sagalassos’tan. Burdur’a dönüş yolunda, bir yerde durarak, gerçekten lezzetli bir alabalık yiyoruz öğlen yemeğinde. Bölgenin muhteşem yoğurdu (balıkla yoğurt tabii ki yenir!) ve güzel bir salata eşliğinde.
Sagalassos’tan Burdur’a dönerken İnsuyu Mağarası’na giriyoruz. Tanıtımına göre oluşumu binlerce yıl öncesine dayanan bu mağaranın, yalnızca bir metrelik bir sütunu bile 10.000 ila 15.000 yıl arasında meydana gelmiş. Mağara 1995 yılında turizme açılmış.
Şehirlerin sürekli değiştirilen valileri ve her valinin yapılan işleri beğenmeyip sıfırdan başlaması sebebiyle mağara bugün tesislerini kaybetmiş durumda. Gezip çıktıktan sonra oturup bir çay içebileceğiniz bir yer yok. Daha önceki tesisler yapılmaması gereken bir yere yapılmışlar ve yıkılacaklar. Fakat kim bilir ne zaman? Atıl bir şekilde duruyorlar.
Mağaranın girişinde dinletilen anonslarda ise mağarada sessizliğin tadını çıkarmanız söyleniyor olsa da, bu da pek mümkün olmuyor. Bu anons içeride de sürekli tekrarla dinletiliyor ve üstelik kötü hazırlanmış bir metin.
Mağaranın içerisinde yer alan göletler ise her ne kadar anonsta “dönem dönem” ile sınırlı tutulsa da önemli ölçüde kurumuş durumda ve öğreniyoruz ki bu kuruluk hali dönemlerle sınırlı değil, süreklileşmiş. Kötü kullanımdan kaynaklanan buna çözüm olarak ise mağaraya dışarıdan su verilme yöntemi bulunmuş. Mağaranın içindeki suyun berraklığı ise bu yöntemle son bulmuş durumda.
Bu gezileri bitirdikten sonra şehre dönünce Burdur Müzesi’ne uğruyoruz. Sagalassos Antik Kenti’nde bulunan eserlerin yanı sıra burada Kibyra Antik Kenti’nde bulunan eserler de sergileniyor.
Buranın ardından rota Burdur Gölü… Tüm bu seyahatimiz boyunca göreceğimiz göllerden ilki. Burdur Gölü’nün bulunduğu yer şehrin biraz dışında, bir sayfiye yeri görünümünde.
Gölü yolun kenarından dolaşıyoruz bu şekilde ve yanına çok fazla yaklaşmıyoruz. Güneş batmak üzere, babaannemler de yoruldular. Bugünü bitirme vakti, zira yarın uzun bir yola gideceğiz. Kibyra’yı ve Salda Gölü’nü göreceğiz.
Nasıl Giderim
Burdur’a Türkiye’nin birçok şehrinden hem ulusal hem yerel firmaların otobüs seferleri var. Ayrıca Denizli – Eskişehir arasında işleyen Pamukkale Ekspresi ile Dinar’a gelerek buradan bineceğiniz otobüslerle Burdur’a ulaşabilirsiniz.
Leave a reply