Mülteci Olmak

image

Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın. Umut yolculuğuna çıkan Suriyelilerin bıraktığı eşyalar bunlar. Biraz puslu olsa da açıklarda Avrupa’ya adım atmaları için hedefledikleri adalardan biri gözüküyor. Sahilde yakılmış bir ateşin kalıntıları.

Ve şimdi hayat onlar için daha zor…

Bir süredir Didim’deyim, işin gezi kısmına sonra geleceğiz. Burada gazetelerde artık her gün iç sayfalarda olağan bir gelişme olarak okuduğumuz haberlerin bu bölgede ne kadar hayatın içinde olduğunu görüyorum.

Geçen aydı, İzmir’de Basmane’de terminal servisimin kalkmasını bekliyorum. Aylardır alışılmış bir manzara, Suriyeliler yine orada ve başlarında bir de TOMA.
Çoğunun elinde siyah torbalar var, birisi içerisinden can yeleği çıkarıp bakıyor nedense, sonra tekrar koyuyor o siyah torbanın içine. Anlıyorum ki o gazetelerde bahsedilen “haber” gelmiş ve sefer var. Can yelekleriyle servis bekleyenlerin yüzleri gülüyor, küçük çocuklar heyecanla bekliyorlar. Annelerin gözünde umut var. Akıllarından kötü bir ihtimal geçiyorsa da belli etmiyorlar, oysa benim gidip yalvarasım geliyor, “bugün çok rüzgar var, deniz çok dalgalı, bugün gitmeyin…” diye, yapamıyorum.
Terminal servisi geliyor, biniyorum ve arkamdan Suriyeliler biniyor. 23-24 yaşlarında biri oturuyor yanıma, o nedense gergin biraz. Telaşlı telaşlı dizlerini oynatıyor, telefonuyla oynuyor bir yandan. Hikayesini sormak istiyorum, nereye gidiyor anlatsın istiyorum, gidince haber versin. Hiç olmadı “iyi şanslar” dilemek istiyorum, yapamıyorum.
Otogara giriyoruz, benim yolum Didim’e gidiyor. Didim Seyahat’in kalkacağı perona yanaşıyorum, iki tane otobüs var. Biri Suriyeli mülteciler için kalkıyor. Kafam karışık, bu insanların “gidişlerini” kurumsal düzeyde böyle kolaylaştırmak mı doğru, mümkün olduğunca engellemek mi? Kalsalar burada insan muamelesi görmüyorlar, gitmelerine göz yumsak denizde ölüm var. Vicdanımı rahatlatacak bir cevap arıyorum, bulamıyorum.
Ertesi gün Söke’den Didim’e dönerken akşam vakti, Didim girişinde önümüzde bir taksi duruyor. İçinden birkaç kişi iniyor, telaşlı adımlarla ağaçların arasına giriyorlar, “kaçaklar denize açılacaklar” diyor dolmuş şoförü, indikleri yere en yakın ada Samos, ama arada epey mesafe var, hava soğuk. Bu ana bu kadar yakından şahit olmak çarpıyor, kafam gene karışık. İhbar etseniz içinize sinmiyor, ama yarın gazetede Didim açıklarında bir tekne battı diye haber okusanız pişmanlık gelip çalacak kapınızı… Üstelik olan biten zaten biliniyor, ben bile iki günde bu kadar yaklaşabiliyorsam gazetede okuduğum hikayelere, herkes görüyor demektir.
Dolmuş şoförü anlatıyor sonra, bir önceki gün otuz kişiyi getirmiş Söke’den Didim’e. Bir kişinin ücretini almamış, övünüyor. Kişi başı 15 TL’den getirmiş insanları çıkacakları umut yolculuğuna, sıradan bir yolcu olarak binseler verecekleri ücret 8 lira. Şoföre ağız dolusu küfretmek istiyorum, bu ülkede bu insanları fahiş ücretlerle taşıyan, otellerinde normalden yüksek ücretlerle konaklamalarına sebep olan herkese küfredermiş gibi küfretmek istiyorum, yapamıyorum.
Yine ertesi gün… Didim’de Mavişehir bölgesindeyim. Mavişehir’in karşısında bölgede küçük bir ada olan Nera gözüküyor, buradan açılanlar ama galiba Leros’a gitmeye çalışıyorlar. Mavişehir bölgesinde Sarıkum adı verilen, yaz döneminde daha çok gençlerin gittiği bir plaj var. Oraya gidiyorum yürüyüş yaparken. Can simitleri, can yelekleri, çocuk paltoları, ayakkabılar kıyıya vurmuş. Didim’den açılmışken batan botlardan muhtemelen… Bu görüntünün olduğu plajda birileri balık tutuyor, birisi çocuğuyla gezmeye gelmiş, neşeyle koşturuyor çocuk, sahile paltosu vurmuş yaşıtlarının aksine yarın bir bota binip kaçmayacak. Bir başkası köpek gezdiriyor, atıyor topu, “tut oğlum…” Elindeki sopasıyla eşyaları kurcalıyor biraz. Ben ise yürüyüşteyim, havanın güzelliğinden yararlanıp bir başka koyda yüzmüş, eve dönüyorum. Hepimiz o plajda o görüntünün farkındayız ve hepimiz oradan çıkıp eve dönünce bu görüntüyü unutacağız. Yanı başımızda boğulmuş insanların eşyaları var. Biz gece sıcak yatağımızda yatarken, birkaç yüz metre ötemizde tekneyle umuda kaçıyor insanlar.

image
Böyle konuşarak vicdan rahatlatmaktan öteye gidemiyoruz. Bu kirli savaşı başlatanlar, bu ülkeyi karıştırıp insanları evsiz bırakanlar durumdan rahatsız değil. Biri ülkesine daha fazla mülteci gelmesin diye beraber görüntü vermek istemediği otoriter liderin tüm şaibelerini unutup koşarak geliyor buraya, seçim öncesi can simidi olmaya… Öbürü insanların evsiz kalmasında uygulanan politikaların hiç payı yokmuş gibi, ülkesini onlara açtığı için, istemezmiş gibi yaparak barış nobeli istiyor. Osman Ulagay söylüyordu yazısında, “küreselleşmeyi siz başlattınız ve şimdi duvarları yükselterek kurtulamazsınız.”

Bu ay bir sebeple yine geliyorum Didim’e. Konuşurken bizim sitede kulak misafiri oluyorum insanlara. Sarıkum şimdi nispeten ıssız, nispeten uzak. O konuşmalardan duyuyorum, bizim siteden bile kaçıyor insanlar Yunanistan’a, yani tam içimizde, tam gözümüzün önünde oluyor bu olaylar.

Hava yine sıcak, dün… Bir gezme arasında denize atıyoruz kendimizi, sonra yürüyüş esnasında Sarıkum’dan geçiyor yolumuz. Sahil temizlenmişti en son gittiğimizde, şimdi yine eşyalar yayılmış her yere. Bunlar sahile vuran eşyalar olmamalı, sanki daha çok arkada bırakılmış eşyalar. Botta ağırlık yapmasın diye belki? Garip olan daha çok çocuk hırkaları, erkek iç çamaşırları var. Botun kutusu, şişirmek için kullanılan pompanın kutusu…. En acı anlardan biri bir köşeye atılmış, üzerinde Arapça yazılar da olan ve hiç kullanılmamış ilaç kutularını gördüğümüzde yaşanıyor. Diş fırçaları, çocuk kollukları, şampuan kutuları… Bu duyguyu geçtiğimiz yıl GAP Turu’nda yaşamıştım bir de. Biz her şey bizden çok uzakta zannediyoruz, ama hepsi gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde aslında.

O insanların ülkenin her yerinde karşımıza çıkmasından, özenle uzaklaştırdığımız rafine hayatlarımızın içine girmelerinden, görünür olmalarından rahatsız söyleniyoruz. Suriyelilerin ise geri dönecekleri bir evleri, gidebilecekleri bir yerleri yok. Savaş yakın zamanda bitecek gibi durmuyor, onlara yaklaşan kış ve şanslarını deneyecekleri buz gibi Ege Denizi kalıyor, ellerinde can yelekleri…

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

2 comments