Tiflis’te metroya binip Navlutghi Otogarı’na gidiyorum. Yeni bir marshrutka yolculuğu beni bekliyor. Gene alfabeden hiçbir şey anlamıyorum, ama bu kez hazırlıklıyım. Signagi’nin nasıl yazıldığını önceden kontrol ettim, tüm minibüsleri dolaşıyorum, fakat yine yok… Birine soruyorum, yan taraftaki bir başka alanı gösteriyor. Bir önceki gün Davit Gareji minibüsünde beraber gittiğimiz üç kişi var minibüste, en arkaya geçip oturuyorum. Hava ve minibüs çok sıcak, klima elbette söz konusu bile değil.
Nihayet kalkıyoruz. 6 Lari veriyorum yaklaşık 2 saat sürecek bu yolculuk için. (1 lari – Ocak 2019 itibariyle 2 Türk Lirası’na eşit)
En arkaya oturmak iyi bir fikir değilmiş, tavana çok yakınım, cam aşağıda kalıyor ve dışarıyı görmek için sarf ettiğim efor sebebiyle boynum ağrıyor. Yeşil bir yoldan varıyoruz Signagi’ye nihayet. Kalacağım otelin yerini soruyor ve yürümeye başlıyorum.
Signagi’deki adresim Nana’s Guesthouse… Nana çok cana yakın ve kibar bir sahibe. Sanırım otelde de bir tek ben varım. Nihayet güzel bir yer kalmak için.
Bir duş alıp çıkıyorum, karnım aç, önce önüme çıkan ilk yerde khinkhali yiyorum ve ardından Signagi’yi gezmeye başlama zamanı.
Signagi’nin turizm ofisinde latin harfleriyle hazırlanmış bir harita yok, aslında şehir o kadar küçük ki buna ihtiyacınız da yok. Ben koleksiyonum için Gürcü alfabesiyle hazırlanmış bir harita alıyorum.
Signagi, size İtalya ya da Fransa’da küçük bir köydeymişsiniz hissi veren bir mimariye sahip. Şehrin çoğu binası 18 ya da 19. yüzyıldan kalma. Kral II. Erekle döneminde yaptırılan savunma surları çoğunlukla ayakta hala üstelik. Surların 23 kulesi ve 6 kapısı var.
Surların erişebildiğiniz kısımlarından harika manzaralar görebiliyorsunuz, ama şehir manzarası için biraz bekleyeceksiniz.
Signagi Müzesi ise şehrin tam ortasındaki bir parkla hemen hemen aynı yerde bulunuyor. Signagi’nin de bulunduğu şehrin şarap bölgesi Kakheti’nin günlük yaşamına ve tarihine dair bir müze burası.
Signagi gezinizin en güzel anı ise Bodbe Manastırı… Burası her ne kadar şehre 2 kilometre kadar uzaklıkla olsa da yürüyerek gitmek en iyi seçenek. Yemyeşil bir yolda, ağaçların arasından yürüyorsunuz. Taksi de çok yazmayacaktır, fakat özellikle yürümekle ilgili bir derdiniz yoksa yürümeyi tercih etmenizi öneririm.
İşte Signagi’nin çok güzel bir manzarasını da bu yol üzerinde göreceksiniz. Bir miktar tırmanışın ardından bu manzara karşınıza çıkacak.
Gelelim Bodbe Manastırı’na…
Burası St. Nino’nun mezarının üstüne yapılan bir kilise aslında, fakat zamanla restorasyonlar yapılmış, yeni yerler eklenmiş ve büyütülmüş. St. Nino’nun naaşı ise halen bu alandaki küçük şapelin içerisinde görülebiliyor.
Kiliseden aşağı inen bir merdiven göreceksiniz. St. Nino Kaynağı denilen bir yere gidiyor burası. Temel olarak bir kaynak suyu ve üzerine inşa edilmiş bir kutsal yapı burası, suya bir kutsallık yüklemişler. Merdiven inip çıkmakla çok bir sorununuz yoksa inebilirsiniz, ormanın kısmen içinden, ağaçlıklı bir merdiven yol burası. Fakat çok fazla basamak var ve çıkışını da düşününce zor gelebilir. Eğer inmezseniz de, St. Nino’nun sizin için özel bir önemi yoksa ve suyun kutsallığına inanmıyorsanız çok bir şey kaybetmezsiniz.
Çocuklarını vaftiz ettirenleri, suya önem atfedenlerin ibadetlerini görmek ilgi çekici olabilir. Karar sizin…
Signagi bahsettiğim gibi Kakheti bölgesinde bulunuyor ve şehirde bulunan hemen hemen her restaurantın kendi şarapları var. Bunun dışında fiyatları biraz yüksek olmakla birlikte, şehrin girişinde yer alan Pheasant’s Tears isimli mekan birçok kaynakta şehrin en iyi şarapçısı olarak geçiyor. Doğal şarap olarak da bilinen “qvevri” tür şaraplara buradan ulaşabilirsiniz. Fakat açıkçası kontrol ettiğimde fiyatları Gürcistan koşullarında bana fazla pahalı geldi ve her şeyden para çıkarmaya çalışmalarından hoşlanmadım ve gitmemeyi tercih ettim.
Tamamen rastgele bir şekilde Bodbe Manastırı’ndan aldığım şarap ise harika çıktı.
Bu gezimden beş şişe şarapla döndüm. Biri Ermenistan’ın nar şarabıydı, diğerleri ise Gürcü şarapları. Kindzmarauli’nin şaraplarını genel olarak beğendim, yukarıda bahsettiğim şarap da çok iyiydi. “Qvevri” şaraplardan ise Tiflis’te Schumann’da denemiştim, eğer sert ve acı şarapları seviyorsanız bu tür şarap size hitap edecektir. Nitekim Lonely Planet de şarabın tadını şöyle tarif ediyor. “Tattığınızda şöyle söyleyeceksiniz; ‘evet, doğal…'”
Ülke geneli şarap bağlarının %60’ı kakheti bölgesinde bulunuyormuş. Dolayısıyla, şarap da seviyorsanız bölgeyi es geçmeyin.
Nihayetinde bu yazıyla birlikte Kafkas yazılarının sonuna geldim. Tiflis başta olmak üzere ben bu coğrafyayı çok sevdim, ilk yazıda da söylemiştim, hakkını vermiyoruz bence bu ülkenin.
Gürcistan ziyaretleriniz için ne vizeye, ne de pasaporta ihtiyacınız var. (kimlikle girişin koşullarını lütfen kontrol edin.) Zaman ayırmaya da kesinlikle değer. O zaman haydi…
[…] olsanız da, eğer bu bölgede konaklamak da isterseniz, İtalyan kasabalarını andıran Signagi’yi bunun için tercih edebilirsiniz. Signagi, sakin ve huzurlu havasıyla bir akşam geçirmek […]