Sınırın Ötesine İlk Yolculuk

Kevin Hakkında Konuşmalıyız isimli kitabın kahramanlarından Eva ilk yurtdışı seyahatini şöyle anlatıyordu, “e bulutlar var, ağaçlar var, her şey aynı…”

Uçağım Londra Luton Havalimanı’na indikten sonra amcamın arabasıyla hiçbir yerleşim birimine uğramadan gittiğimiz otoyolda ben de aynı şeyleri düşünüyorum ilk yurtdışı seyahatimde, kafamdan -yalan değil, abartı değil- kelimesi kelimesine şu cümleyi kuruyorum, “bulutların şekilleri bile aynı…”

Nisan’da almıştık biletlerimizi  Ekim ayında çıkacağımız bu yolculuk için ve ben o günden beri bu seyahati düşünmediğim hiçbir an geçirmemiştim. Şimdi ise heyecandan yerimde duramayacağımı zannederken, bulutların bile şekli aynı diye uykuya dalıyorum arabada.

Londra’ya gidiyor olduğumu insanlara söylemek bile ayıp geliyor nedense, zaten sosyal medya ve akıllı telefonlar yok daha, her anımızı paylaşmaya başladığımız günler henüz çok uzak. Birkaç günde bir sadece yakın arkadaşlarıma ve aileme e-posta atıyorum, hem geziyi anlatıyorum her şehirde, hem iyiyim diyorum.

Ah, bir de şu uçak meselesi var. Çocukken yaşadığımız şehirlerin uzaklığı sebebiyle sık sık bindiğimiz uçaklara, yıllardır binmiyorum. Bileti aldığımızdan beri aklımda bir de bu, durup dururken yeni bir korku edinmişim kendime, uçak korkusu…

Uçtuğumuz firma da EasyJet, işleyiş sistemi dolmuştan hallice. Koltuk numarası bile vermiyorlar. Henüz İstanbul’a yeni gelmişler, 100 Euro’ya almışız uçak biletimizi gidiş geliş, o zaman Euro 2 lira bile değil belki… Uçakta o dört buçuk saat ama zor geçmiyor, gidiyorum diye. Eve dönüş ise tam bir felaket, artık kafamda hiçbir şey kalmamış diye midir nedir, uçağa takıyorum kafayı, yok yok, bu uçak havada sağlam durmuyor, bir garip gidiyor, bu uçak iyi tutunmuyor havaya… o ne demekse? Bir de Brüksel – Birmingham arasında bindiğimiz Brussels Airlines var yine aynı gezide, yağmurlu bir günde, en kötü yolculuğumdur hala belki de.

Bu seyahat sayesinde ben vize başvurularından korkmuyorum. Üniversite hediyemdi bu seyahat ve vize alırken hiçbir zorlukla, sorgu sualle karşılaşmadım diye midir, ilk deneyimim sorunsuz geçti diye midir nedir, vize başvurularından stres olmuyorum hala.

Çok şey öğreniyorum bu gezide ben. Otel rezervasyonu yapmadan gidip otel bulabilmeyi, ucuz uçak bileti araştırmayı, hiç bilmediğim şehirlerde elimde yalnızca bir haritayla yol bulmayı, ekonomik bir şekilde seyahat etmeyi, gerekirse otobüse, gerekirse trene binmeyi, taksiye binmemeyi, şehiriçi yakın yerlere giderken keyfime düşkün olmamayı, mümkünse yürümeyi, rehberle gezmek zorunda olmadığımı, bunu kendi kendime de yapabileceğimi, İngilizlerin aslında soğuk insanlar olmadığını, İngiliz aksanının ne kadar şahane bir aksan olduğunu, sürekli yerilen İngiliz mutfağının en meşhur yemeği fish&chips’in o kadar da kötü olmadığını, Yorkshire Pudding’in de tatmaya değer olduğunu, Fransızlar’ın gerçekten İngilizce konuşmadığını, ama Fransız mutfağının da hiç fena olmadığını, Belçika’dan hükümetsizliğin o kadar da kötü bir şey olmadığını, Amsterdam’dan özgürlüğü, yaşayarak seyahat etmeyi, plan yapmayı, “bizim vatanımız cennet cennet, diğer yerleri boşverin” cümlesinin koca bir yalan olduğunu, dünyanın her yerinde çeşitli “cennetler” bulabileceğimi, dünyanın bizden ibaret olmadığını…

Yola çıkılması gerektiğini…

Yola çıkmalı işte, başka bir şey değil! Korkmayın… Ece Aksoy’un şiirinde dediği gibi, “durup boş eşyayı dinlemekten iyidir yola çıkmak…”

Maalesef kimden duyduğumu hatırlamıyorum, ama seyahatle ilgili en sevdiğim cümlelerden biri bu, işte bu ilk sınır ötesi yolculuğumun tek cümlede özeti: Seyahat etmek gün gelir size bütün ön yargılarınızı bir bir ödetir!

Ben bu yolda ön yargılarımın bedelini ödemeyi öğreniyorum, defalarca öğreniyorum ve hala…